HZ NÛH (A.S) 2
Bedbaht Kavmin Azâb Talebi
Nûh (a.s)-'a, dâvetine başladığı ilk yıllarda imân edenlerden başka inanan olmadı. Bunun yanında kavminin O'na ve mü'minlere yaptıkları eziyetler de had safhaya ulaştı. Hattâ câhilâne bir cesâretle azâb-ı ilâhiyi isteyecek kadar azgınlaştılar:
Dediler ki: Ey Nûh! Bizimle mücâdele ettin ve bize karşı mücâdelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle tehdit ettiğin (azâbı) bize getir! (Hûd, 32)
Nûh (a.s), zâlim kavmin, kendisini küçük görüp de tebliğini yalan saymaları ve, Haydi, va'dettiğin azâbı getir! demeleri üzerine onlara ALLAH'ın irâde ve tasarrufunu hatırlattı:
(Nûh) dedi ki: Onu size, ancak dilerse ALLAH getirir. Ve siz (ALLAH'ı) âciz bırakacak değilsiniz! Eğer ALLAH sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihâyet) O'na döndürüleceksiniz. (Hûd, 33-34)
ALLAH Teâlâ, kavminin taşkınlıkları dolayısıyla Hz Nûh'u teselli sadedinde şöyle vahyetti:
Kavminden* (şu ana kadar) *imân etmiş olanlardan başkası artık aslâ inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte oldukları (günahlardan) dolayı üzülme! (Hûd, 36)
Nihâyet azâb-ı ilâhinin ilk başlangıç haberi olarak, Cenâb-ı Hak, bu bir türlü uslanmayan azgın kavmi kırk sene yağmursuz bıraktı. Hayvanları telef oldu. Çocukları doğmadı. Çâresiz kalarak Hz Nûh'a mürâcaat ettiler. O da:
Şirkten dönün; sizin için duâ edeyim! buyurdu.
(Sonra Nûh, Cenâb-ı Hakk'a şu şekilde ilticâ etti: Yâ Rabbi, ben kavmime) dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin; mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın; size bahçeler ihsân etsin; sizin için ırmaklar akıtsın! (Nûh, 10-12)
Mukâtil bin Süleyman (r.aleyh buyurur:
Bu âyetlerden sonra, yağmur duâlarında istiğfâr okumak meşhûr oldu.
Abdullâh bin Abbâs',tan:
Bir kimse çok istiğfâr ederse, ALLAH (cc) onu her gamdan korur! Her darlıktan ona çıkış nasib eder. Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır! (Süyûti, el-Câmiu's Sağir, II, 141)
Nûh (a.s) kavmini ikâz ve nasihate şöyle devâm etti:)
Size ne oluyor ki, ALLAH'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?! Oysa, sizi türlü merhâlelerden geçirerek o yaratmıştır! Görmediniz mi, ALLAH yedi kat göğü birbiriyle âhenktar olarak nasıl yaratmış! Onların içinde Ay'ı bir nûr kılmış, Güneş'i de bir çerağ yapmıştır! ALLAH, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır. ALLAH onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır. (Nûh, 13-20)
Ancak bu ahmak putperest kavim, hikmet dolu nasihatlere kulak asmadılar. Böylece:
(Öğütlerin fayda vermemesi üzerine) Nûh: Rabbim! dedi. Doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyânını artırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. Büyük hileler, büyük desiseler kurdular! (Rabbim! Onlar birbirlerine) dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Vedd'den, Süvâ'dan, Yeğûs'tan, Yeûk'tan ve Nesr'den aslâ vazgeçmeyin!* (Böylece) onlar, gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zâlimlerin ancak şaşkınlıklarını artır! (Nûh, 21-24)
Bedbaht Kavmin Azâb Talebi
Bir baba oğluna Nûh (a.s)-'ı göstererek:
Bak, buna inanma! dedi.
O da babasının elinden asâyı aldı. Nûh (a.s)-'ın başına vurarak onu kan revân içinde bıraktı. Nûh (a.s) ise:
Yâ Rabbi! Hayır dilemiş isen, hidâyete erdir! Yoksa Sen onlara hükmedinceye kadar bana sabır ver! Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın! diyordu.
Ancak eziyetler iyice arttı. Yapacak bir şey kalmadı. Bunun üzerine Nûh (a.s):
Rabine: (Yâ Rabbi) mağlûb oldum; artık bana yardım et! diyerek yalvardı. (el-Kamer, 10)
Nûh (a.s) uzun yıllar tebliğe devam etmesine rağmen ona çok az kimse inanmıştı. Bir nesil ölüp gidecekken kendilerinden sonra gelecek nesillerine Nûh'a imân etmemelerini, ona muhalefet edip onunla savaşmalarını vasiyet ediyorlardı. Babalar, yetişip akıl bâliğ olan çocuklarına:
Yaşadığı sürece Nûh'a aslâ inanmayacaksınız. diye öğütlerde bulunuyorlardı. Fıtratları tamâmen bozulmuş, imânı ve hakka ittibâı reddedecek bir şekle bürünmüştü. Bu sebepten, Nûh (a.s) şikâyet bâbında şöyle demişti:
Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkârcı bırakma! Şâyet Sen onları bırakacak olursan, kullarını saptırırlar; ahlâksız ve inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler. Beni, anamı, babamı, inanmış olarak evime gireni (hâne halkımdan imân etmiş olanları), mü'min erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin ise yalnızca helâklerini artır! (Nûh, 26-28)
Bu ilticâdan sonra ALLAH (cc) Hz Nûh'a bir gemi yapmasını emretti:
Gözlerimizin önünde ve vahyimize göre gemiyi yap, fakat zâlimlerin (kurtuluşu için) Bana yalvarma! Onlar mutlakâ boğulacaklardır! (Hûd, 37)
Kavmi, Nûh (a.s)-'ın gemi yapmasıyla da alay etti. Âyet-i kerimelerde buyrulur:
Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız, biz de sizinle (öyle) alay edeceğiz! Rezil edecek azâbın kime geleceğini ve sürekli bir azâbın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz! (Hûd,38-39)
Hak ve hakikate karşı kalbleri körelmiş olan halk, gece gelip gemiyi yakmak istiyorlar, yakamayınca:
Bu senin sihrindir! diyorlardı. Gemiyi kirletiyorlardı. Bir müddet sonra uyuz hastalığına yakalandılar. Tedâvi için kendi pisliklerini yüzlerine sürmeye mecbûr kaldılar. Cenâb-ı Hak, onları bu alâmetlerle ikâz ettiği hâlde intibâha gelmiyor, bir türlü uyanmıyorlardı.
Gelen Azâb: Tûfân
Nûh (a.s)-'ın imân edenlerle birlikte inşâ ettiği gemi zor şartlara dayanıklı, sert ağaçtan yapılmıştı. Üç katlı olduğuna, iki veya dört senede tamamlandığına ve içinde ateş yakılarak buharla çalıştığına dâir rivâyetler vardır.
İbn-i Abbâs'tan rivâyete göre gemiye insanlardan seksen kişi bindi. Adem (a.s)-'ın Cebrâil tarafından getirilen Tâbût"u da gemiye alındı ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu. (İbn-i Sa'd, I, 41)
Âyet-i kerimede buyrulur:
Nihâyet emrimiz gelip de fırın kaynadığı (fâra't-tennûr: iş kızışıp sular kabarmaya başladığı) zaman Nûh'a:
Her şeyden iki çifti, aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâriç, âileni ve imân edenleri gemiye bindir! dedik. Zâten, onunla beraber imân eden pek azdı. (Hûd, 40)
Âyette geçen tennûr kelimesi, lügatte fırın demektir. Başka mânâlara da gelir. Buradan hareketle bâzı âlimler, Nûh (a.s)-'ın gemisinin ateşle kaynayan bir kazan tertibâtına sâhip, buharla çalışan bir gemi olduğunu söylerler.
Diğer bir âyet-i kerimede, gemiye binenler hakkında şu bilgi verilmektedir:
O'na şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhâfazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap! Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca, her cinsten birer çifti ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki âileni gemiye al! Zulmetmiş olanlar husûsunda Bana hiç yalvarma! Zirâ onlar, kesinlikle boğulacaklardır. (el-Mü'minûn, 27)
Gemiye hayvanlar da alınmıştı. Rivâyete göre Nûh (a.s), yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da:
Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz! diyerek söz verdiler.
Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve yılan tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi:
Bütün âlemler içinde Nûh'a selâm olsun! (es-Sâffât, 79) âyet-i kerimesini hâlis niyetle okursa, onların zararından korunmuş olur.
Nûh(a.s) ALLAH'ın emri istikâmetinde gemiye binecekleri bindirdikten ve gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra tûfanın alâmetleri görünmeye başladı. Âyet-i kerimede bu başlangıç şöyle tasvir edilir:
Bunun üzerine biz sağanak hâlinde boşalan bir su (yağmur) ile gök kapılarını açtık. Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık. Derken o sular takdir edilmiş bir iş (tûfan âfeti) için birleşirdi. (el- Kamer, 11-12)
Nûh (a.s)-'ın oğlu Ken'an gemiye binmeyenlerdendi. Hz Nûh, son defa kendisine nasihat ettiyse de fayda vermedi. Kur'ân-ı Kerim'de bu hâdise şöyle nakledilmektedir:
Nûh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin; kâfirlerle beraber olma! diye nidâ etti. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım! dedi. (Nûh): Bugün ALLAH'ın emrinden (azâbından), merhamet sâhibi ALLAH'tan koruyacak kimse yoktur! dedi... (Hûd, 42-43)
Oğluna yaptığı bu nasihatler fayda vermeyince Nûh (a.s), Rabbine yöneldi ve:
*Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Sen'in va'din ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin!* (Hûd, 45) diye yalvardı.