EĞİTİM SİSTEMİMİZİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ - I -
12. 01. 2022
Prof. Dr. Ömer ÖZYILMAZ
İAÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş:
Milli Eğitim Sistemimizin birikmiş ve çözümlenmeyi bekleyen pek çok sorunu vardır. Bunların birçoğu, herkes tarafından görülemeyen, karmaşık, hem sorun, hem de sorun üreten ve çözümü de zor olan yapısal; bir kısmı da güncel sorunlardır. Son 19 yılda Ak Parti Hükümetleri özellikle alt yapı sorunlarına yönelik ciddi ve verimli çalışmalar yaptı ve bu alanda başarılı oldu. Ancak henüz, özellikle temel-yapısal sorunlara yönelik olarak yapılması gereken çok şeyin; çözümlenmesi gereken pek çok sorunun var olduğunu görüyoruz.
Bu çalışmamızla, bir dizi halinde, eğitim sistemimizin, özellikle yapısal sorunlarının neler olduğu ve bunların çözümü bağlamında nelerin yapılması gerektiğini sizlere arz etmeye çalışacağız. Bu çerçevede:
1- Eğitim Sistemimizin, Acil Olarak Bir ‘Yeniden Yapılanma’ya İhtiyacı vardır:
Süreç içerisinde kurumlar üç halden birini yaşarlar. Bunlar değişim ve ilerleme hali, durgunluk hali ve yeniden yapılanma halidir. Durgunluk hali uzun süre değişememe, gelişememe ve ilerleyememe durumudur. Kurumlarda yaşanan uzun süreli durgunluk hali, çoğu zaman hazin bir son ile biter ve kurum işlevini kaybeder. Ya da son bir kurtuluş çaresi olarak kurumda planlı, dengeli ve tutarlı bir yeniden yapılanma çalışması yapılarak yeni bir can ve dinamizm ile gelişip yoluna devam eder. Biz bugünkü yazıda önce yeniden yapılanma kavramını, sonra da MEB’de karşımıza çıkan yeniden yapılanma zorunluluğunu ele alacağız.
Toplumların yapısıyla, o toplumdaki kurumların yapısı arasında, karşılıklılık esasına göre, oldukça yoğun bir etkileşim söz konusudur. Ayrıca bu etkileşim toplumun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, bilimsel, teknolojik, demografik ve ekolojik kurum ve kuruluşları arasında da sürekli olarak gerçekleşir. Uluslararası şartlar da bu etkileşime olumlu-olumsuz katkı sağlar. İşte bu çok yönlü etkileşimler sonucunda toplumsal değişim ortaya çıkar.
Toplumsal değişim, normalde kurumları etkiler ve onlarda da kurumsal değişimi başlatır ve geliştirir. Bunun sonucunda bir kurumdaki kurumsal yapı, belli direnmelere rağmen yavaş yavaş değişmeye başlar. Böylece kurum dinamizmini korur ve gelişimini sürdürür. Bazı kurumlarda ise kurumsal yapı, toplumsal değişime ayak uyduramaz, direnir ya da ortaya çıkan değişim, ihtiyaca cevap verecek düzeyde gerçekleştiremez. Bu uyumsuzluk durumu sürekli olursa, kurumlar gelişemez, sorunların altında ezilir ve geri kalırlar. İşte o esnada ya kurum işlevini yitirir, ya da kurumların içinden veya dışından bazı aktörler, beliren toplumsal ihtiyaca cevap verecek şekilde hem o kurumdaki vizyon, misyon, politika, içerik ve hiyerarşik yapıyı, planlı ve programlı olarak yeniden düzenlerler ki, buna Yeniden Yapılanma denir. Yeniden yapılanma, kurumların kurtarılmasını ve işlevlerini yerine getirmesini sağlamak için son şanstır.
Aslında kurum ve kuruluşlar için ya kendileri başlatarak ya da başlamış olan değişime, uygun pozisyon alarak normal değişimi gerçekleştirmesi en doğru olanıdır. Ancak bu uzun süre yapılamamış, sorunlar birikerek çok olumsuz bir ortam oluşturmuş; zorlayıcı sebepler ve şartlar da ortaya çıkmışsa, yeniden yapılanma çalışmalarını aksatmadan başlatmak gerekir. Aksi halde bu kurum ve kuruluşlar, yeni oluşan toplumsal yapı ve anlayışta hem ortaya çıkan fırsatlardan yararlanamazlar, hem de çevredeki tehditlerin olumsuz baskısı altında işlevlerini yerine getiremez olurlar. Böylece hem kendilerini, hem de ilişkili oldukları kitleleri geri bırakır veya tarihin tozlu rafları arasına gömülmesine sebep olurlar.
Şimdi bu açıdan Eğitim Sistemimize baktığımızda, onun
1- 150 yıldan beri çözümlenmeyi bekleyen pek çok temel-yapısal ve güncel sorunlarının olduğunu,
2- O sorunların yıllarca genel-geçer bazı iyileştirme çalışmaları yapılarak çözümlenmek istendiğini, ancak bunda başarılı olunamadığını,
3- Dolayısıyla bugün artık ciddi bir operasyonun gerekli olduğunu görürüz. Çünkü eğitim sistemimiz hem yıllardan beri ülkemizdeki eğitimsel dinamikleri harekete geçirerek kendisi sorunlarını çözememiş ve yenilikleri de üretip bünyesine alamamıştır, hem de Ülkemizde ve dünyada meydana gelen eğitimsel yenilikleri, ilerlemeleri, gelişmeleri ve değişimleri, görememiş, yakalayamamış ve içselleştirememiştir. Aksine onlara hep gözleri kapalı kalmıştır.
Her şeyden önce bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nda herhangi bir değişim, gelişme ve ilerleme çalışmasına gerek görülmemiş, böyle bir şeyin yapılmasına da engel olunmuştur. Hem de bu engel oluş, ideolojik bir saplantı halinde gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, bütün dünyada ve ülkemizde egemen olan Siyonist Batı ideolojisine ve onun eğitime yansıyan felsefesine zarar verir düşüncesiyle MEB’ye, geliştirmek ve iyileştirmek için dahi olsa dokunmak, gizli bir ‘el’ tarafından engellenmiştir. Ya da MEB, sanki eğitim sistemimizi değiştirmek, geliştirmek ve iyileştirmek; ülke insanını da Milli ve çağın gerektirdiği düzeyde yetiştirmek için değil de o Batı ideolojisini korumak ve insanları ona göre eğitmek için görevlendirilmişti. Bir bakıma MEB, eskimiş ve pörsümüş te olsa, mevcut gayr-i milli eğitim sisteminin ülkemizdeki bekçiliğini üstlenmişti. Yaklaşık bu bir asırda dünyada her şey değişti, yenilendi, gelişti ama Türk Eğitim sistemi bu eski, demode, gayr-i milli ve bu çağdışı anlayış ve yapısıyla varlığını sürdürdü. Bugün geldiğimiz noktada ise, çok çok üzülerek şunu diyebiliyoruz:
Demode, çağdışı Milli eğitim hayata, okullar da zevk ve eğlenceye yenildiler.
Hâlbuki şartlarına uygun olarak gerçekleştirilecek olan yeniden yapılanma çalışmaları, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldıracağı gibi, bir bütün halinde Bakanlığa yeni bir kan, can, enerji ve dinamizm getirecektir. Buna çok acil olarak ihtiyaç vardır. O zaman Bakanlık, bu enerji ve dinamizmle yeni bir vizyon ve misyon belirleyip değişme, gelişme ve ilerlemesini, hızlı bir şekilde sürdürecektir.
Güncelleme Tarihi: 13 Ocak 2022, 11:50