Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin yaşadığı tecrübeden, sahip olduğu birikimden, elde ettiği kazanımlardan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de istifade etmesini istediklerini belirterek, "Zira bu bölge, bizim için dünyanın herhangi bir bölgesinden daha değerlidir" dedi.
Başbakan Erdoğan, Kasım ayı ulusa Sesleniş konuşmasında, Kasım ayı içinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'yi Türkiye'ye davet ettiklerini ve önemli bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirterek, "Sayın Barzani ile terör başta olmak üzere bölge için hayati önem taşıyan pek çok meseleyi ele aldık. Bölücü terör örgütünün sadece Türkiye'ye değil, bölgedeki bütün ülkelere zarar verdiği, bölgenin istikrarı, kalkınması için ciddi bir tehdit unsuru olduğu yönündeki müşterek görüşlerimizi teyit ettik" dedi.
Erdoğan, bu ay içinde yine dış politika açısından büyük önem taşıyan bir yurt dışı ziyaret gerçekleştirdiğini belirterek, Türkiye'den Almanya'ya iş göçünün 50'nci yılı vesilesiyle düzenlenen etkinliğe katılmak üzere 1-2 Kasım tarihlerinde Almanya'ya gittiğini hatırlattı. Bu kapsamda Almanya'daki ırkçı cinayetlere de değinen Başbakan Erdoğan, "Kültürler arası çatışmadan, medeniyetler arası çatışmadan, ırkçılıktan her defasında büyük zararlar görmüş olan Avrupa'nın 2000'li yıllarda hala ayrımcılık üretmesi, göçmenlere karşı ırkçı tavırlar sergilemesi, onları hor görmesi asla kabul edilemez. Bizler, her türlü ırkçılığı, ayrımcılığı, İslamofobia'yı açık bir dille reddediyoruz" dedi.
"MISIR, PARLAMENTO VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİ KISA ZAMANDA YAPACAK GÜCE SAHİP"
Tunus'ta başlayan, ardından Mısır'da, Libya'da, Yemen ve Suriye'de devam eden değişim ve dönüşüm rüzgarının, bütün bir bölgede etkisini sürdürdüğüne dikkat çeken Başbakan Erdoğan, bölgedeki anti-demokratik yönetimlerin, kendi halklarının demokratik talepleri doğrultusunda bir bir tasfiye olduklarını söyledi. Bölgedeki hiçbir yönetimin, halktan gelen bu meşru taleplere sırtını dönmesi; bu talepleri görmezden gelmesi, yok saymasının mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Diktatörlerin ardından yönetimi devralmış geçici yönetimlerin de bu süreci geciktirmesi söz konusu olamaz. Nitekim birkaç gün önce, Mısır'da Başbakan İsam Şeref liderliğindeki kabinenin istifası akabinde, Tahrir Meydanı'nın yeniden büyük kitlesel gösterilere sahne olması, bunun açık bir göstergesi olarak okunmalıdır. Mısır halkı, ülkenin bir an evvel normalleşmesini istiyor. Halk, demokratik yollarla iş başına gelecek bir hükümete kavuşacağı günü bekliyor. Aynı şekilde bizler de, dost ve kardeş Mısır'daki Yüksek Konsey'in insan hakları noktasındaki beklentileri karşılamasını ve daha fazla kan dökülmeden bu süreci başarıyla yönetmesini arzu ediyoruz. Bu bakımdan Konsey'in, parlamento seçimlerinin süratle ve belirtilen takvim çerçevesinde gerçekleştirileceğini duyurmasını, önemli ve anlamlı bir adım olarak görüyoruz. Mısır, parlamento seçimlerini de, ardından Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de en kısa süre içinde yapabilecek güce, birikime, imkana sahip bir ülkedir. Mısır'da demokratik parlamenter sistemin daha fazla gecikmeden yerleşmesini, kurumsallaşmasını, en az Mısırlı kardeşlerimiz kadar bizler de istiyoruz. Biz Mısır'dan artık olumsuz haberler almak, olumsuz haberler duymak istemiyoruz."
"TÜRKİYE'NİN DENEYİMLERİNDEN ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA'NIN YARARLANMASINI İSTİYORUZ"
Dünyadan izole bir şekilde yönetilerek, kendini dünyaya kapatarak, vesayet rejimlerini muhafaza ederek saygın ve güçlü bir konum elde etmenin mümkün olmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan, "Bu bakımdan bizler bölgemizde çok güçlü bir şekilde, barışı, istikrarı, dayanışmayı ve demokrasiyi savunuyoruz. Bölgemizdeki sorunların çözümü halinde, sadece Türkiye'nin değil, bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağını, çok güçlü şekilde ifade ediyoruz. Türkiye olarak yaşadığımız tecrübeden, sahip olduğumuz birikimden, elde ettiğimiz kazanımlardan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de istifade etmesini istiyoruz. Zira bu bölge, bizim için dünyanın herhangi bir bölgesinden daha değerlidir" dedi.
"SURİYE TAVRIMIZ SADECE İNSANİ KAYGI"
Bağdat derken, Kudüs derken, Gazze, Bingazi, Trablus, Sirte derken, birileri gibi petrol kuyularını görmediklerini, tam tersine orada akan kanı, dökülen gözyaşını gördüklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sesimizi yükseltmemizin yegane nedeni budur. Bizim, Suriye'deki olaylar karşısındaki tavrımızın belirleyici unsuru da, altını çizerek söylüyorum, sadece ve sadece insani kaygıdır. Yüzyıllar boyunca beraber yaşamış, birbirini kardeş bilmiş bu tür halkların, zulüm ve baskı altında inlemesine asla göz yummayız. Dünyayı doğru okuyamayanlar, bölgemizdeki gelişmeleri hakkıyla değerlendiremeyenler, kendi küçük dünyalarında hapsolmuş kişilerdir. Bu çevreler, vaktiyle haksız bir şekilde 'Türkiye eksen kayması yaşıyor' diye eleştiriyorlardı. Hükümetimize bu yakıştırmaları yaptılar. Oysa bu çevreler Türkiye'nin 50 yıllık Avrupa Birliği tarihimizdeki en büyük adımı atanın, tam üyelik müzakerelerini ba'ltusunda bir bir tasfiye olduklarışlatanın bizim iktidarımız olduğunu görmüyorlar, göremiyorlar. Ortadoğu'ya, Asya'ya sırtını dönmüş, Afrika'nın, Latin Amerika'nın haritada olduğunu bile unutmuş bir Türkiye'yi, bütün dünyayla ticaret yapar hale getirenin, bütün dünyayla dostça ilişkiler kuranın da bizim iktidarımız olduğunu görmüyorlar.
Türkiye'yi 26'ncı sıradan alıp dünyanın en büyük 17'inci ekonomisi haline getirenin de yine bizim hükümetimiz olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Bu çevreler Türkiye'nin eksen kayması yaşamadığını, tam aksine istikrarlı, tutarlı bir biçimde eksenini genişlettiğini, komplekslerinden arındığını, dünyaya açıldığını, komşu ülkelerle, bölge ülkeleriyle ve dünyanın geri kalanıyla dostça ilişkiler geliştirdiğini kabul etmek istemiyorlar. Bugün de bölgemizdeki gelişmeleri doğru okuyamıyorlar."
Başbakan Erdoğan, 9 yıllık süreçte Suriye ile çok iyi ilişkiler tesis ettiklerini, devlet ve hükümet başkanları, bakanlar düzeyinde çok önemli projelerin altına imza attıklarını ve vizesiz seyahat anlaşması imzaladıklarını hatırlatarak, şöyle devam etti: "Ancak, 9 yıl boyunca, Suriye yönetimine, reformlar konusunda, demokrasi konusunda, insan hakları konusunda her türlü eleştirimizi, her türlü önerimizi iletmekten de kaçınmadık. Ne yazık ki, Suriye yönetimi, reformları yapmakta, verdiği sözleri tutmakta isteksiz ve samimiyetsiz davrandı. Bunun da ötesinde, Suriye'den yükselen muhalefet, insanlık dışı yöntemlerle, kan akıtılarak bastırılmak istendi. Suriye, ne Türkiye'ye, ne Arap Ligi'ne, ne de dünyaya verdiği sözleri tutmamış; söz vermiş ama gereğini yerine getirmemiştir. Biz, bölgesel barış ve istikrar adına, Suriye'nin bir an önce iç barışa kavuşmasını arzu ediyoruz. Bütün çabalarımız, bütün çağrılarımız, Suriye'nin ve Suriye halkının huzuru ve refahı içindir. Suriye ne kadar huzurlu olursa, Türkiye de o kadar huzurlu olur. Keza, Suriye'de yaşanan durum, Suriye'de meydana gelen dram sadece, birilerinin söylediği gibi, Suriye'nin iç meselesi olarak okunamaz, okunmamalıdır.
Bunun da ötesinde bizim Suriye'yle köklü bağlarımız var; dini, kültürel, tarihi bağlarımızın yanında, ciddi oranda bir akrabalık bağlarımız var. 20 milyon nüfusa sahip Suriye'den her yıl 1 milyon insan Türkiye'ye girip çıkıyor. Yani, Suriye nüfusunun yirmide biri Aynı şekilde, Türkiye'den her yıl 1,5 milyon insan da Suriye'ye gidip geliyor. Böylesine içli dışlı olduğumuz, böylesine organik bağlarımızın, sosyal bağlarımızın olduğu bir ülkede meydana gelecek her türlü gelişmeyi, elbette sessiz ve tepkisiz kalarak seyredemeyiz."
"BEDELLİ ASKERLİK MECBURİYET HALİNE GELMİŞTİR"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bedelli askerlik bugün için hükümetimizin temennisi olmaktan ziyade, Türkiye'nin mevcut şartları gözetildiğinde bir mecburiyet haline gelmiştir" dedi.
Başbakan Erdoğan, Kasım ayı Ulusa Sesleniş konuşmasında, 23 Ekim'de merkez üssü Van'ın Tabanlı köyü olan 7.2 şiddetinde bir deprem meydana geldiğini hatırlatarak, bu büyük felaketin, Van ve Erciş başta olmak üzere yürekleri yakan can kayıplarına, mal kayıplarına yol açtığını söyledi. Tam da bu depremin yaralarını sarmak için yoğun bir çaba harcarken, Van'da, 9 Kasım'da bu kez 5,6 büyüklüğünde yeni bir deprem daha meydana geldiğini ifade eden Erdoğan, bu ikinci depremin, maalesef, bölgedeki yaşam
şartlarını, yardım çalışmalarını önemli ölçüde olumsuz etkilediğini kaydetti. İnsanların, sağlam dahi olsa evlerine girmekten çekindiklerini ve neredeyse şehrin tamamı olan 1 milyonu aşkın nüfus için barınma ihtiyacı ortaya çıktığını ifade eden Erdoğan, şiddetli soğuklar ve karın, böyle afet durumlarında ilk adres olan çadırları yetersiz hale getirdiğini söyledi. Erdoğan, "Bütün olumsuz şartlara rağmen, hükümet olarak, Cumhuriyet tarihimizin en hızlı müdahalesini, en hızlı yardım seferberliğini gerçekleştirdik" dedi.
Erdoğan, yardım hesaplarında toplanan, yurtiçi ve yurtdışından gelen yardımların miktarının 227 milyon liraya ulaştığını, acil yardım ödenekleri dahil olmak üzere, Van'a gönderdikleri yardımın nakit karşılığının 341 milyon lira olarak gerçekleştiğini bildirdi. Bölgeye yapılan yardımlar hakkında bilgi veren Erdoğan, "Elbette eksiklerimiz vardır, olacaktır da. Dünyanın en büyük ekonomileri, en gelişmiş ülkeleri dahi böylesi büyük felaketler karşısında maalesef aciz kalabiliyor. Amerika'daki kasırga felaketlerinde, İtalya'daki sel felaketinde, Avrupa'daki volkanik patlamalarda en gelişmiş ülkelerin mevcut imkanlarının dahi yetersiz kaldığını müşahede ettik. Bizler, şu anda bütün gayretimizle, bütün samimiyetimizle Van'daki yaraları sarmak için çaba harcıyoruz. Türkiye'nin, vatandaşlarımızın, Vanlı kardeşlerimizin gönlü ferah olsun diyorum. Biz, hiçbir vatandaşımızı, hiçbir kardeşimizi asla kaderlerine terk etmeyiz, etmeyeceğiz. Ekonomik, ticari, sosyal anlamda, konut, eğitim, sağlık, enerji, sanayi noktasında, Van için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz ve yapacağız. Tabi her şeyi bir anda yapmamız mümkün olmayabilir, şartların çok zor olduğunu biliyorum, ancak bu zorlu süreçte ben Vanlı kardeşlerimden sağduyulu olmalarını, sabırlı olmalarını özellikle istirham ediyorum" diye konuştu.
"BEDELLİ HÜKÜMETİMİZİN TEMENNİSİ DEĞİLDİ"
Bu ay içerisinde, kamuoyunda çok uzun süreden beri, hatta uzun yıllardan beri beklenen bir düzenlemeyi, bedelli askerlikle ilgili bir düzenlemeyi yaptıklarını belirten Erdoğan, bunun yanında dövizli askerlikle ilgili düzenlemede de değişiklikler yaptıklarını hatırlattı. Erdoğan, "Buna göre, dövizli askerlik yapacaklar için hiçbir yaş sınırı gözetilmeksizin, 10 bin Avro bedelle askerlik görevini yapma imkanı getiriyoruz ve 21 gün almaları gereken temel askerlik eğitiminden de muaf tutuyoruz. Henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış ve 30 yaşından gün almış vatandaşlarımız içinse, 30 bin Türk Lirası bedelle, yine 21 gün temel eğitimden muaf tutularak bedelli askerlik uygulaması getiriyoruz" dedi.
Bu düzenlemenin, uzun zamandır hükümetlerinin gündeminde olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ancak, bu uygulamayı hayata geçirebilmek için ülkemizin içinde bulunduğu durumla, kamuoyundaki beklentilerin, taleplerin örtüştüğü bir dönemi bekliyorduk. İlgili kurumlarla yaptığımız istişareler neticesinde, mevcut asker sayımızı ve asker potansiyelimizi de dikkate alarak, bedelli askerlik için gerekli şartların oluştuğuna kani olduk. Keza, bedelli askerlik bugün için hükümetimizin temennisi olmaktan ziyade, Türkiye'nin mevcut şartları gözetildiğinde bir mecburiyet haline gelmiştir. Bakaya sayısındaki artış, yaptırdığımız anketler, kamuoyu yoklamaları, ilgili kurumlarla yaptığımız istişareler, bedelli askerlik uygulamasının artık kaçınılmaz olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, Meclis'te bu konuda büyük oranda bir uzlaşma oluşmuş, muhalefet partileri de bu konuda teklifler hazırlamış ve sunmuşlardır. Şunu temin etmek isterim; getirdiğimiz yaş sınırlaması dolayısıyla Bedelli Askerlik uygulaması, kat'i surette Türkiye'nin terörle mücadelesinde zafiyete yol açmayacaktır; askerlik ve güvenlik hizmetlerinin aksamasına neden olmayacaktır. Bedelli askerlikle ilgili hazırladığımız kanun tasarısına koyduğumuz bir madde ile bedelli askerlik uygulamasından elde edilecek geliri, şehit yakınlarına, gazilere, özürlülere, muhtaç erbaş ve er aileleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Jandarma Genel Komutanlığı'na, Sahil Güvenlik Komutanlığı'na ve emniyet hizmetleri sınıfına mensup vazife malullerine yönelik, sosyal hizmet ve faaliyetlerinin finansmanına aktarıyoruz. Ben, bedelli askerlik uygulamasının, ülkemize, milletimize, gençlerimize, onların ailelerine hayırlı olmasını diliyorum."
KCK OPERASYONLARI'sırga felaketlerinde, İtalya'da Kamuoyunda KCK operasyonları olarak bilinen tutuklama ve sorgulamalara da değinen Erdoğan, "Burada şunu herkese hatırlatmak zorundayım; KCK operasyonları, hükümetin emir ve talimatıyla, kararıyla yapılan değil, istihbarat örgütlerimizin ve emniyet birimlerimizin araştırmaları neticesinde, yargının karar verdiği ve yürüttüğü operasyonlardır. Hükümet olarak biz sadece kolluk kuvvetlerimizle sürecin içindeyiz. KCK operasyonlarından dolayı hükümetin hedef alınması, hükümete yönelik kampanya başlatılması son
derece haksız ve yersizdir.
Ayrıca, KCK örgütlenmesini, masum bir sivil örgütlenme olarak gösterenler de büyük bir yanılgının içinde olduklarını artık görüyorlar. KCK örgütlenmesi, Kandil'den, İmralı'dan yönetilen, oralardan talimat alan, terörle işbirliği artık netleşmiş olan, devlete paralel bir örgütlenme girişimidir. Son günlerde ortaya çıkan belge ve fotoğraflar, KCK ile terör örgütü, KCK mensupları ile terör arasında nasıl doğrudan bir ilişki olduğunu da tartışmaya mahal bırakmayacak derecede ortaya koymuştur. Tutuklanan hiçbir belediye başkanı, belediye hizmetlerine, ya da siyasi faaliyetlerine bakılarak tutuklanmamıştır. Her biri, belgesiyle, deliliyle, terörle olan ilişkisine, hukukun dışına çıkan faaliyetlerine bakılarak gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Eğer bu gözaltılar ve tutuklular içinde, masumlar varsa, onlar zaten yargı tarafından ayrılacak ve elbette serbest bırakılacaklardır. Ama tüm bir operasyonu, tüm örgütlenmeyi masum göstermek, bu operasyonlar üzerinden, hükümeti, demokratikleşmeyi tartışma konusu yapmak, hükümete de, yargıya da yapılmış büyük bir haksızlıktır."
KCK operasyonlarını, siyasetçilerin tutuklanması, ifade özgürlüğünün sınırlandırması olarak değerlendirenlerin, ortaya çıkan delillere, belgelere, fotoğraflara, ortaya çıkan gerçeklere bir kez daha bakmaları gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Avukat kisvesi altında teröre lojistik destek sağlayanları lütfen görsünler. Cinayetlerin, provokasyonların, faşizm özleminin bu örgütlerin asıl hedefi olduğunu lütfen idrak etsinler. KCK ve benzeri yapılanmalar, demokrasinin önündeki en büyük tehditlerdir. Demokrasi
geliştikçe, bu demokrasi düşmanları da işlevsiz kalacaktır. İşte onun için, demokrasiden taviz vermeden, ifade özgürlüğünden, temel hak ve özgürlüklerden taviz vermeden bu süreci nihayete erdireceğiz" dedi.