Akkaya hocamızın Maun Sûresi Tefsiri

Maun Sûresi Meal ve Tefsiri

Akkaya hocamızın Maun Sûresi Tefsiri


 

Doç. Dr. Veysel Akkaya Hocamızın Kısa Surelerin Tefsiri ve Tefekkürü konulu kitap çalışmasından başladığımız üçüncüsü Maun Sûresi Tefsiri olacak. Hergün namazda okuduğumuz sureleri anlamlarını bilerek okumanın namazlarımıza ayrı bir fazilet katacağı şüphesiz. Çalışmalarından dolayı kendisine teşekkür ederiz.

Hergün okuduğumuz Maun Sûresi bize beş konuyu hatırlatır. Hadîs-i Şerîfin ışığında yorumlayan Hocamız şöyle izah eder. Birincisi dini yalanlayanlarla durumu. İkincisi öksüz, yetim haklarına riayet etmenin şiddetle önemini, kendiside yetim olan Efendimiz'in ve onunla beraber dünyadaki tüm yetim haklarının tek savunucusu islam olduğunu bize gösterir. Hiç bir kanunda yazmayan yetim hakkı Müslümanlar için ayrı önem taşır. Üçüncüsü yoksula yardım ve zekat konusunu bize her gün hatırlatır. Dördüncüsü namazda gafil olanlar ve gösteriş yapmanın, namaza yakışmayacağını, ibadetlerin Allah için yapıldığı vurgulanır. Beşincisi yardıma engel olanların durumu açıklanır.

MÂÛN SÛRESİ MEALİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

l. Dini yalanlayanı gördün mü?

2. İşte odur yetimi şiddetle iten.

3. Yoksulu yedirmeye teşvik etmeyen.

4. Vay o namaz kılanların haline,

5. Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.

6. Onlar (namazlarında) gösteriş yaparlar.

7. Her türlü yardım ve iyiliğe de engel olurlar.

MAUN SURESİ TEFSİRİ

“Mâûn sûresi”nin Eraeyte, Dîn, Tekzîb, Yetîm gibi isimleri vardır. “Mâûn” ismi zekât, yardım etmek, ihtiyaç duyulan küçük şeyler demektir. “Dîn” ismi Kur’ân, âhirette Allah’ın vereceği hüküm, İslâm gibi anlamlara gelir. “Tekzîb” ismi ise yalanlama demek olup, Müşriklerin hesap günü yalanlamasından dolayı sûreye bu ad verilmiştir. İkinci âyetinde “yetim”den bahsedildiği için bir ismi de “Yetîm” olmuştur. Mekke’de indirilen on yedinci sûredir.

Allah Teâlâ’nın Dini yalanlayanı GÖRDÜN mü?” âyetindeki “Din” kavramı ile, İslâm’ı,

Kur’ân’ı ve âhirette Allah’ın hükmünü yalanlayanlar kastedilmektedir. Müşrikler hakkında inen bu ilk âyetlerde, onların dini yalanması, “yaptıkları iyiliklere Allah’ın mükâfât vereceğine ve kötülükleri de cezâlandıracağına inanmamaları” şeklinde tefsir edilmiştir.

İkinci ve üçüncü âyette dini yalanlayan müşriklerin kötülüklerine iki örnek verilerek, “Yetimi şiddetle iten, yoksulu yedirmeye teşvik etmeyen işte odur.” buyruluyor. Çünkü müşrik, iyiliğin kendisine bir fayda sağlayacağına inanmamaktadır. Bunun en açık delili de güçsüz ve zayıf insanlara, acımasız davranması dır. Yetimi şiddetle itenler, birkaç türlü yorumlanmıştır. Kimisi

yetimin babasından kalan mirasına el koyar. Kimisi yetim ona yardım için gelirse onunla ilgilenmez, hatta onu kovar. Kimisi de yetimi yanına alır, ancak ona kötülük yapar. Hâlbuki o iyilik yaptığını zannetmektedir.

Peygamberimizin (s.a.v.) azılı düşmanlarından Ebû Cehil, bir yetimin sorumluluğunu üzerine almıştı. Yetimin bütün malını o koruyordu. Aradan yıllar geçti, yetim çocuk büyüdü ve malından bir şey istemek için Ebû Cehil’in yanına geldi. Ebû Cehil, onunla ilgilenmekten kaçındı, hatta onu kovdu. Yetim buna çok üzüldü. O sırada olayı seyreden bir Kureyşli, çocuğu alaya almak için “Muhammed’e söyle, o sana yardımcı olur” dedi. Çocuk ümitle Peygamber Efendimiz’in yanına geldi. Durumu kendisine anlattı. Yapılan haksızlığa üzülen Efendimiz çocukla birlikte, Kâbe yakınında bulunan Ebû Cehil’in yanına gitti. Kureyş’in ileri gelenleri, Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Cehil arasında neler geçeceğini görmek için orada toplandılar. Çünkü onlar ikisinin arasında tartışma çıkacağını düşünüyorlardı. Ebû Cehil sakin bir şekilde Peygamberimiz’e yer verdi. Çocuğun malını da teslim etti. Bunun üzerine müşrik arkadaşları, onu kınayarak alaya aldılar: “Yer verdiğine göre, Onu sevdin herhalde!..” Ebu Cehil öfkelenerek şöyle dedi; “Allah’a yemin ederim ki, onu sevmedim. Ancak onun sağında ve solunda mızraklar gördüm. Fakat onları kimin tuttuğunu ise göremedim. Eğer söylediğini yapmazsam, mızraklar bana saplanacaktı...” (180)

Bir âyet-i kerimede yetim malı ile ilgili Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, şüphesiz karınlarına sâdece ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (181) Yetime iyi davranan, onlara yardımcı olanlara ise birçok müjdeler vardır. Bu hususta Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “

180. Bkz. Fahreddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, çev. kurul. Ankara,

1988, XXIII, 440.

181. Nisâ, 10.

Kim Müslümanlar arasından bir yetimi alarak onun yiyecek ve içeceğini karşılarsa,

affedilmez bir günah (şirk) işlemedikçe, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.” (182) Yine Peygamber Efendimiz orta parmağı ile başparmağını yan yana getirmiş ve aralarını açıp kapayarak şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetime bakan kimse cennette şöyleyiz.” (183)

Üçüncü âyette Allah Teâlâ, yoksulun doyurulmasından değil, yedirilmesinden bahseder. Allah Teâlâ bu ifâdeyle, maddî imkânı iyi olanların mallarında, yoksulun hakkı olduğunu hatırlatmaktadır.

Dördüncü ve beşinci âyetlerde “vay o namaz kılanların haline, onlar kıldıkları namazdan gafildirler” buyrulur. Namaz kılanlar ikiye ayrılır. Birincisi namazın öneminin bilincinde olarak namaz kılanlardır. Onlar namazlarına çok değer verirler. Gereği gibi namaz kılarlar. İkincisi ise namazlarından gâfil kişilerdir. Gâfil kişi yaptığı işi önemsemeyen, ihmal eden, kendini aldatan demektir. Buna göre âyette belirtilen gâfiller namazı ciddiye almazlar. Gafillerden bir kısmı namaz dışındaki işlerle uğraşmayı namaza tercih eder. Bir kısmı da namaz kılar ama onun yüceliğini, sırlarını anlayamadığı için namaza gerekli önemi vermez. Namazı hakkını vererek kılmaz. Hatta namazda Allah’ı hiç hatırına getirmez. Şeytanın vesvesesine uyarak, dünyalık şeyleri düşünür. Selam verdiğinde ancak durumu anlar, ama iş işten geçmiştir. Anlatıldığına göre, adamın biri câmide nafile namaz kılıyormuş. Onu tanıyan bir Allah dostu yanına yaklaşarak selam vermiş. Adam içinden “Bu nasıl veli böyle! Allah’ın sevgili kulu ise, namaz kılana selam verilmeyeceğinden niye haberi yok” diye geçirmiş.

182. Tirmizî, Birr: 14, nr. 1918.

183. Buhârî, Talak: Edeb: 24.

Adam namazını bitirince, veli kişiye yaklaşarak şöyle demiş:

– Efendi, sizden hiç böyle şeyler beklemezdim. Sizin verdiğiniz selamı alsam, namazım bozulacaktı.

– Evet haklısın, ama sen namazda değildin ki?

– Daha nasıl olacak efendi, namazdaydım işte. Adam bu şekilde karşılık verince Allah dostu gerçeği söylemek zorunda kalmış:

– Sen namaz bitene dek, evinin odalarını hangi renge boyatacağınla uğraştın. Namazda Allah ile meşgul olmaya çalış. Çünkü O’nun huzûrundasın…

Namaz, Allah Teâlâ’ya muhabbetimizi göstermenin en güzel tarzıdır. En çok sevdiğimizin huzurunda durup, ona bel bağlamak, huzurunda eğilmek ve hatta secdeye kapanarak, hayranlığımızı, hürmetimizi göstermek. Allah Teâlâ namazda kendisi ile mülâkât edenleri çok seviyor. Günahlarını affediyor ve yüzbinlerce sevaplar veriyor. Sonsuz hazinelerinden mânevî ikramlarda bulunuyor. Bu da gösteriyor ki, dünyâda bir insanın yapabileceği en büyük iş Allah’a ibâdet etmektir. İbâdetlerin en büyüğü de namaz kılmaktır. Ve “namaz cennetin anahtarıdır.” (184) Konu ile ilgili âyeti kerimede şöyle buyrulur: “Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz.” (185)

184. Bkz.,Tirmizî, Tahâret, 4.

185. A’râf Sûresi 170.

Namaz gereği gibi kılınmazsa, kişi Allah’ın şu hitabı ile karşı karşıya kalır: “vay o namaz kılanların haline, onlar kıldıkları namazdan gafildirler” Bu konu ile ilgili Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “ Allah en büyüktür! Sizden birine dünyanın tamamının bir benzeri verilmektense, (Allah’ın surede geçen bu uyarısı, yani ihlâs üzere sadece Al-şlah için kılınan namaz) daha hayırlıdır. Namazdan gafil kişi; Namaz kılsa, namazının kendisine çok fayda sağlayacağı beklentisi içinde olmaz, Onu kılmayı bıraksa, Rabbi’nden korkmaz.” Yine buyurdu ki: Namazlarından gâfil olanlar: Namazı geciktirip vaktinin dışına çıkaranlardır. Bunlar namaza gerektiği gibi önem vermezler. Bundan dolayı vaktinden sonraya ertelerler.” (186)

Altıncı âyette Allah Teâlâ dini yalanlayanlarla, namazı ciddiye almayanları bu sûrede birleştirdi. Namazı ciddiye almayanların namaz kılsalar bile, iki tehlikeli duruma düşeceklerini bildirdi. Birincisini, altıncı âyette haber veriyor: “Onlar (namazlarında) gösteriş yaparlar.” İkincisi ise son âyette geçiyor. Onlar sâhip oldukları maddî ve mânevi çeşitli imkânlara rağmen “İyilik yapmaya, zekâta engel olurlar.” O kadar cimridirler ki, küçücük yardımların bile yapılmasına engel olurlar. Bu özelliklere sahip insanların başında “ikiyüzlüler” diye bilinen münâfıklar gelir. (Onlar inandık dedikleri halde kalpten inanmayan insanlardır.) Namazına önem vermeyen herkesin bu âyetlerden ders alması gerekir. Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği ömürden Allah için vakit ayıramayan, kişinin durumu ne kötüdür.Namazda gösteriş yapmak riyadır. Gösteriş yapan namazın önemini anlamamış ve onu ciddiye almamış demektir.

186. Bkz. Ebu Yala, Müsned, II, 140; Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, II, 214.

Müslümanın namazına özenmesi gerekir. Namazını bir fidan gibi düşünüp onu özenle yetiştirmelidir. Huşûlu namazlar kılacak konuma yükselmelidir. Hatta öyle namaz kılmalıdır ki, her defasında Allah Teâlâ’ın huzurunda olduğunu hissetmelidir. Bu şekilde namaz kılan kişi, iyiliğe engel olmaz, aksine öncülük eder.

Yedinci âyette yoksullara yapılması gereken yardımların başında zekât vardır. Zekâtı zenginlerin vermesi farzdır. Ardından sadaka gelir. Sadakayı ise ister fakir, ister zengin her müslüman gücü yettiğince vermelidir. Bir verene Allah Teâlâ, en az on katı olmak üzere daha çok ikramlarda bulunur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “…Bir müslüman aç bir müslümanı doyurursa, Allah da ona cennet meyvelerinden ikram eder…” buyurmaktadır. (187)

“Cömert kişi Allah’a yakın, cennete yakın ve insanlara yakın, cehennem ateşine ise uzaktır. Cimri kişi Allah’a uzak, Cennet’e uzak, insanlara uzak ve Cehennem ateşine ise yakındır.” (188)

Yine Efendimiz’in haber verdiğine göre; “Kulların sabahladığı her gün gökten iki melek iner. Birisi: “Allah’ım! infak edene karşılığını ver” diye duâ eder. Diğer melek ise: “Allah’ım! cimrilik edene de telef ver (malını yok et), diye dua eder.” (189) Mevlânâ hazretleri bu hadîs-i şerîf ile ilgili şöyle der: “… Harca ki, hesaba sığmaz hazine elde edesin ve bu suretle Allah’ın ihsan ettiğini israf eden kâfirlere katılmayasın… Şu çınarın yaprakları dökülürse, Cenâb-ı Hak, ona yapraksız da yaşama gücü verir. Dağıtmaktan, cömertlikten ötürü elinde mal kalmasa, Allah’ın yardımı seni ayak altında çiğnetir mi? Ekin ekenin anbarı boşalır ama, bu işin iyiliği tarlada belli olur. 187. Tirmizi, Kıyamet, 18.

188. Tirmizî, Birr, 40.

189. Buhârî, V, 270, nr. 1351.

Fakat, buğday ekilmez, yerinde kullanılmaz da, anbarda saklanırsa, bitlere, küçük kurtlara, fârelere benzeyen şeyler onu tamamıyla mahveder. (190)

Allah Teâlâ âyetlerde bahçe sahibi bir âileyi nasıl imtihan ettiğini şöyle anlatır:

Bahçe sahipleri sabah olur olmaz ürünlerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi. Fakat Allâh dilerse/İnşaallah diye de bir istisna yapmamışlardı. Onlar daha uykudayken Rableri tarafından gelen bir afet o bahçeyi kuşatıverdi. Bahçe simsiyah kesildi.

Sabah olunca “Ürünlerinizi toplayacaksanız, erkenden onların başına gidin” diye birbirlerine seslendiler. Giderken “Sakın yanınıza bir yoksul sokulmasın” diye fısıldaşıyorlardı. Yoksula engel olarak, amaçlarına ulaşmak ellerindeymiş gibi erkenden (bahçeye) vardılar. Ama bahçenin küle dönmüş halini görünce (büyük bir şaşkınlıkla) “Biz yanlış geldik herhalde” dediler. (Yanlış yere gelmediklerini anlayınca da) “Yok yanlış gelmedik, doğrusu biz mahrum kaldık! “ dediler. İçlerinden en aklı başında olanı “Ben size Allah’ı tesbih edin dememiş miydim” dedi. “Rabbimizi tesbih ederiz” dediler. “Doğrusu biz kendimize yazık etmişiz.” Ardından birbirlerini suçladılar; “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz. Ama bakarsın Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimize yöneliyoruz. İşte böyledir azap… Ahiret azabı ise daha da büyüktür.

Keşke bilselerdi! Allah’a karsı gelmekten sakınanlara, Rableri katında nimetlerle dolu bahçeler vardır. Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?191

190. Mevlânâ, Mesnevî, I-II, 155.

191. Kalem Suresi, 17-34.

Güncelleme Tarihi: 12 Haziran 2021, 11:13
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER