Gezi olayları bir çevreci hassasiyetle masumane başladı; fakat sonra amacının dışına çıkarak provokasyonlarla Türkiye’yi yıkmaya ve parçalamaya yönelik bir iç isyan arayışına dönüştü.
Almanya Yeşiller Partisinden Türkiye düşmanı Claudia Roth ve birçok dış güç daha ilk günlerinde Türkiye’ye gelerek olayları alevlendirmeye çalıştılar.
Sosyal medyada olayları destekleyen, kışkırtan, abartan çok yazı yazıldı, mailler atıldı. İlginçtir ki Mersin bu tür kışkırtıcı paylaşımlarda ve olaylarda başı çeken illerden oldu. Mersin’de 15 yıllık bir siyasi anlayışın etkisiyle Hükümete muhalefet, Devlete karşı bir cepheye dönüştü.
Mersin’de tanıdığım birçok kişi olayların sürmesi ve yürüyüşlerin, kırıp dökmelerin devam etmesi için sosyal medyada paylaşımlarda bulundu, destekledi. Fakat beni en çok üzen ve şaşırtan bunların içerisinde bir ulusal büyük şirketin ortağının ve bazı “fahri konsolosların” paylaşımları oldu: Olayların yani kendilerine göre direnişin sürmesi gerektiği ve eğer iki gün daha devam ederse Avrupa’nın Türkiye’de yönetime el koyacağı(!) tezini yaydılar.
Siyasal analiz ve yorum kapasitesindeki sefalet bir yana; sözünü ettiğim bu kişiler normalde sürekli Mersin’in barışından ve hoşgörüsünden söz eden akîl görünümlü bazı kent dinamikleri idi.
Siyasal nefret ve körelmenin sınırları, böyle abuk sabuk sözlerin sosyal medyada ciddiye alınacağını düşünmeye kadar vardı.
Şimdi bu günlerde benzer bir durumla karşı karşıyız.
Yine Mersin’de bazı kişilerin ve bazı siyasi parti yetkililerinin birilerini suçlayıcı yazılarını ve demeçlerini görüyoruz.
Terör herkesin lanetlemesi gereken bir olay. Şehitler ve terör kurbanları bu ülkenin insanlarıdır. Yani olayda hepimizin canı yanıyor. Suçlusu, kusurlusu, ihmali olan varsa bu hepimiziz. Birilerini suçlamak ve bu acılı durumda siyasi bir çıkar sağlamaya çalışmak üzücü, ahlak ve vicdan dışıdır.
Sürekli yazdığım gibi Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen Batı Türkiye’nin yükselişini engellemek için hep başlıca iki yol izledi.
*Terör olaylarını desteklediler, mezhep ve ırk ayrımcılığını körüklediler.
*Türkiye’nin özellikle enerji gerektiren yatırımlarını ve büyük projelerini engellemeye çalıştılar.
Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığını ve bugünkü gücüyle bir Irak, Suriye ya da Yunanistan olamayacağını birilerinin anlaması gerek.
Mersin deyince hep hoşgörüden, barıştan söz ederiz. Yerin üstünde yaşayanlarımızın da mezarlığımızda yerin altında yatanlarımızın da ayrım gözetmeksizin barış ve dostluk içerisinde bir arada olduklarını söyleriz.
Ülkemizin hassas bir dönemden geçtiği bu günlerde, barış ve sakinlik içeren mesajların en başta Mersin’den gelmesi gerekirken, Mersin’in yapısına uymayan bir kavgacı, ayrıştırıcı, kışkırtıcı söylemlerin kentimizden çıkması üzücü.
Şimdi hazır bekleyen felaket tellalı bazı oda ve derneklerin de suçlayıcı demeçleri arka arkaya gelecektir.
Türk tarihine baktığımızda ülkemize dışarıdaki güçler kadar içerideki işbirlikçiler, Devlet düşmanları, hainler de zarar vermiştir.
Barış sürecini oy yitirme pahasına sürdüren bir iradeye karşı olabilirsiniz; bunun politik gereklerini yine politikanın araçlarıyla yapmak zorundasınız. Mersin gibi geleneği insan sevgisine ve farklı olana saygıya dayalı bir kentte nefret söylemi nasıl tutunabiliyor?
Umarım gezi olaylarındaki gibi saçmalıklar yeniden yaşanmaz; hepimizin aynı gemide olduğumuzun ve gemi batarsa hep beraber batacağımızın bilincinde olalım; şu acılı cinnet ortamında Mersin’den barışa ve birlikte yaşamaya daha özenli mesajlar paylaşalım.
Silahı, şiddeti, acıyı, ölümü dışarda bırakan, insan hayatını hiçbir mazeret ileri sürmeden savunmayı ertelemeyen bir dil kullanmalıyız. Savaş birilerinin işine yarayabilir; onlarca yıl on binlerce insanımızın ölümü demek ki bazı şeyleri anlamaya yetmedi! Hiç olmazsa şu günden itibaren aptalca politik hesaplardan uzak bir akıl ve vicdan çizgisini koruyalım.