Geleceğimizdir

Gençliğimiz Geleceğimizdir

Ecdadını tanımayan bir nesil, tarihi bilmeyen toplum olduk. Sahi bizi geçmişimizden koparan neydi. Köksüz bir millet olmuşuz haberimiz olmadı. Geçmişin mirasını kabul etmezsek, bugün ne durumda olduğumuzu anlamazsak, yarına miras bırakmaz, kültür kaybına uğramış oluruz. Bu vebal bize çok ağır gelir. 

"Tarihi kazananlar yazar" diyen Napolyon'un bu ünlü sözü sadece kendi dönemi ve Fransa tarihi için değil yaşadığımız/ yaşayacağımız her dönem için geçerlidir. 

Bizlere hep siyasi tarih okutuldu, aslında sosyal tarih, medeniyet tarihi, bilim tarihi, düşünce tarihi, sanat tarihi, edebiyat okuması yapılması daha doğru olurdu. "1975'ten 1995'e, Amerikan üniversitelerindeki sosyal tarihle ilgilenen tarih profesörlerinin oranı %31'den %41'e yükselmişken siyasi tarihle ilgilenenlerin oranı %40'tan %30'a düşmüştür". Siyasiler yönetirken sanatçılar, edebiyatçılar, sosyologlar siyasileri şekillendirir. Sadece siyaset ön plana çıkarılarak tarih yazarsanız, bugünkü gibi herkes bir parti tutar kutuplaşır. Siyaset ve futbol dışında konuşmaz toplum olduk. Nerede bizim şiirlerimiz şarkılarımız kimse konuşmaz oldu. Kimse yüreklere dokunan türkü yakmıyor artık kim hangi partiden ona bakılıyor. 

3 Kasım 1928 Tarihinde harf inkılabı ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin ortak, ulusal dili olarak yazı ve konuşma dili haline getirilmesini amaçlayan, 12 Temmuz 1932 tarihinde başlayan dil inkılap yapıldı. Türkçe Latin alfabesine geçmiş, dil devrimi yapılmış, TDK kurulmuş, Türkçe törpülenmeye başladı. Geçmişin izleri tek tek silindi. Tarih 19 Mayıs da başladı. Bu millet bin yıldır bu topraklarda hüküm sürdü, devlet kurdu, medeniyet inşa etti, tek bir millet olarak yaşadı. 

Geçmişimize kızanlar Emin Oktay tarihini okuyunlardı, kimdir diye araştırınca böyle bir adamın bile olmadığı ortaya çıkar. Böyle bir adam da bir tarihçi de yoktu. Ismarlama bir komisyon, bu mahlası kullanmıştır. Komisyonda kimler olduğu bile belli değil. Amaç kendi atasına söven bir nesil yetiştirmek. Planlı olarak hazırlanmış kurguydu başarı oldular. Yanlışı defalarca tekrar ederseniz doğru kabul edersiniz, bizde öyle olduk. 

Emin Oktay'ın yazdığı kitapta "Sultan 2. Abdülhamid kızıl sultan'dı, despot bir padişahtı, hafiyeleri vardı, herkesi gözetlerdi, kimseye göz açtırmazdı, hürriyet düşmanı idi. Sultan Vahdettin işe yaramaz bir padişahtı kaçtı, M. Kemal gizlice eski bandırma vapuruyla Samsun'a ayak bastı." Hikayeleri bu insanlara sürdüğü karaydı hala inanan bir kesim var. Batı hayranı bu ülkeyi satan kim varsa baş köşeye, gerçek kahraman hiç yazılmadı. Bazıları aforoz edilmiş gibi tarih sahnesinden silindi. 

En düzenli "kayıt düzeni sistemi" islam kültüründe ki Bakara suresi geçen 282 ayet le hayatımıza girmiştir. "Alışverişleri, borç alacakları yazın ve şahitlerle kayıt altına alın" diyor ayet hayatın temelini atıyordu. Osmanlıyı kayıt tutmak hakkında çok ileri seviyeye taşıdı. Dünya 17. yy. sonrası kayıt tutmayı bizden öğrendi. Peygamber efendimiz hayatı hakkında o kadar çok kayıt tutuldu ki hiçbir yalan ve yanlış hadisi kabul ettiremediler, uyduranlar da hemen ortaya çıktı tespit edildi. Osmanlı yazı geleneği sürdürdü ve muazzam bir dev arşiv oluştu. 

Eski Osmanlı Arşivi bir bölümü kağıt hamuru yapılmak üzere 1931 yılında okkası 3 kuruşa 50 ton evrak yakılması için Bulgaristan'a satıldı. 600 yüzyıllık belgelerden kurtulmak gerçekleri saklamak için yapıldığı aşikardı. İşin garip tarafı bu belgelerin çok kıymetli olduğu, zamanla bir servet edeceğini anlayanlar yakmadılar. Osmanlı arşivinin kopyaları tekrar geri bize sattılar, parayla kopyalarını getirdik. Bugün Sofya Kütüphanesi'nin en nadide, en muteber eserlerini bu belgelerin oluşturduğunu bilmekteyiz. Kimler, kimlerle, kimlere hizmet etmiş. Osmanlıcanın ortadan kaldırılmasının gerçek nedeni bu arşivdeki belge ve bilgiler gençlerin ellerine geçmesini istememişlerdi. Şimdide okuyacak kimse yok, dedelerimizin mezar taşından bir medeniyet inşa etmiş, Osmanlıca bilen sayısı çok az kimse okuyamıyor. 

Bizleri ezik bir millet olarak, batı hayranı yetiştiren eğitim sisteminden kurtulmak gerekiyor. Kendi şanlı tarihimizin derin sayfalarında bulmalıyız. Bu millet tarihin hiçbir döneminde köle olmadı, biz kendi isteğimizle köleleştik. 18.yy da batının endülüs islam kültürü üzerinden kendi düşünce dünyasını değiştirip, toplanmasıyla, Osmanlı'nın rahatlığı sayesinde ilerlediler. Bizler Endülüs'e hep uzak kaldık, Başta Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabî ve Afifüddin Tilimsanî olmak üzere bunlardan bazıları Anadolu’ya geldiler ve Anadolu Türk İslam medeniyetinin gelişimine önemli katkılarda bulundular. 12. ve 13. asırlar Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için en kritik dönemler olmuştur. Bu süreci anlayabilmek için dönemin tasavvuf anlayışını bütün boyutlarıyla anlamak gerekir. Bu süreçte en önemli olaylardan birisi Endülüs’ten yola çıkan Muhyiddin Arabî’nin (ö. 1240) uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra önce Mısır’a ardından kutsal topraklar üzerinden Suriye ve Anadolu’ya gelerek tasavvufî anlayışını bütün bu bölgelere yaymasıdır. Burada onun Endülüs’ün Müslümanların elinden çıkacağını anlayarak, Anadolu’da yerleşmeye çalışan Türklerde gördüğü vatan duygusunu hikmetle yoğuran derin anlayışının büyük tesiri olduğunu düşünmekteyiz. Muhyiddin Arabî, kendisini Hatemül Evliya olarak görmüş ve görev alanını Avrupa’dan Afrika’ya oradan da Asya’ya taşımıştır. Tarih onun ileri görüşlülüğünü ispat etmiş, onun terk edip doğuya yöneldiği Endülüs kendisinin ayrılmasından kısa bir süre sonra Hıristiyan reconquista’sı tarafından parça parça yutulmuştur. İslam felsefesi alanında Endülüs’ün yetiştirdiği üç büyük filozof vardır. Bunlar İbn Bâce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd’tür. Bunların batı felsefe tarihindeki tesirleri çok büyüktür. Türk tarihinin, islam tarihinin ne büyük işler yaptıkları bizlere hiç bir zaman aktarılmadı. 

Eğer bugün dünyayı tanıyıp, kendi düşünce dünyamızı açabilirsek, kendi fikir kitaplarımızı ihraç edersek gelecek İnşallah tekrar bizlerin olacaktır. Sanatta, edebiyatta, fikir dünyamız dilimiz zenginleşirse gelecek daha aydınlık olur. 

Selam ve Dua ile hayırlı cumalar. 

Veysel Bozkurt 

YORUM EKLE