Alman edebiyatı eğitimi almış, Alman tarihini, siyasetini, kültürünü iyi bilen, Almanya’da yaşamış, Almanları iyi tanıyan, Almanya ile ilgili araştırmalar yapmış ve bu konuda yayınlanmış çalışmaları olan bir kişi olarak benim de Almanya ve Almanlarla ilgili, özellikle Mersin penceresinden söyleyecek bir şeylerim var.
Önce iki küçük anekdotu sizlerle paylaşmam gerek:
*Bir Alman elçi arkadaşım Güney Amerika’ya akrabalarını ziyarete gittiğini anlatmıştı. Hiç Türkiye’yi görmemiş, Türkleri tanımayan akrabaları , çocuklarını “Türkler geliyor, seni Türklere veririm” diye korkutuyormuş.
*Bir diğerinde ise, “Türkler gelecek!” korkusu ile Viyana girişinde yapılan bir kulede, bir gözcü 1950 li yıllara kadar gözcülük yapmış...
Viyana Kuşatmalarından beri, asırlardır süren bir Türk korkusu ,bugün bilinçaltında bir Türkiye nefretine dönüşmüştür.
Tabii bu nefretin arkasında Türkiye’nin güçleneceği ve bir gün yine Avrupa’ya gelebileceği korkusu yatmaktadır. Bunun için de, Türkiye’nin güçlenmesini asla istemezler; Türkiye’nin önünü açacak, gelişmesini sağlayacak yatırımları engellemeye çalışırlar.
Gelin önce Mersin’den birkaç örnek verelim.
*Türkiye’nin kalkınmasında ve aynı zamanda stratejik yönden önemli bir rol oynayacak Taşucu SEKA’da yapılacak tersanenin engellenmesinde en büyük rolü Alman Heinrich Böll Vakfı oynamıştır.
Bin yıl önce Alaaddin Keykubat tarafından Alanya’da yapılan tersaneden sonra Akdeniz’de Türkiye’nin bir tersanesi olmamıştır.
*Tarsus’un Almanya’da kardeş şehri Langen’in Belediye Meclis Üyesi Stefan Lobig Tarsus’a gelip Tarsus’ta yapılacak bir HESS e karşı çıkmıştır.
*Alman Kondrad Adenauer Vakfı Akkuyu’da yapılacak nükleer santrale karşı çıkanları maddi ve manevi desteklemiştir.
Burada konu tersanenin, HESS lerin, nükleer santralin faydalı ya da zararlı olduğu değil, Almanya’nın Türkiye’de enerji sağlayacak, gelişmesine katkı verecek yatırımlara karşı çıkması; bir şekilde Türkiye’nin iç işlerine karışmasıdır.
*Bergama’da altın çıkarılmasına yine Alman Heinrich Böll Vakfı karşı çıkmıştır. Dünya altın piyasasının Almanların elinde olduğunu biliyoruz.
*Özellikle Almanların ve Yeşiller Partisi Başkanı Claudia Roth’un bizzat İstanbul’a gelerek desteklediği Gezi Olaylarında Almanya’nın çıkarlarına zarar verecek ve rakip olacak İstanbul Havaalanı’nın yapılmaması şartının öne sürüldüğünü de unutmayalım.
Sonuçta Almanların bilinçaltındaki Türk düşmanlığının ve Türkiye’nin güçlenmesi korkusunu hep aklımızda tutmalıyız.
Türkiye’de yapmak istedikleri ya da karşı çıktıkları ne varsa tersini yapmak gerekir; çünkü her yaptıkları Türkiye’nin zararınadır.
Almanların Türkiye’de ilgilendikleri konuları içerde kimler destekliyor, kimler o konuları özellikle “ çevre “cilik adına diline doluyorsa bu derin ve kirli hesaba alet olmaktadır; öyle de olmuştur.
Bizlerse hep Almanlar dostumuz olarak düşünmüşüzdür.
Şimdi gerçekleri bilmeliyiz.
Mutlaka buna karşı yapacak bir şeyler vardır.
En azından Mersin ve Tarsus dışında Silifke ve Anamur gibi küçük ilçelerin dahi içinde oldukları Alman Kardeş Şehirler (!) uygulamasından vazgeçilmeli, bu yersiz ilişki iptal edilmelidir.
Türkiye aleyhinde olan ülkelerin fahri konsolosları da, konsolosluklarını iptal etme yoluna gitmeseler de, en azından bu ülkeleri kınayıcı bir tepki gösterebilirler. Ulusal, insani ve vicdani bir zorunluluktur bu.
Öte yandan, Almanya’nın özellikle referandum sürecinde daha başka meselelerde de takınacağı anlaşılan kimi ters ve küstah tavırlarını bu çerçeveden izlemek gerekiyor.