Şükrü Artırma Zamanı
3) RAMAZANI ŞERİF
Rahmet, Mağfiret ve Tezkiye İklimi
Ramazan-ı Şerif, tuttuğumuz oruçlar vesilesiyle bir bardak suyun ve bir dilim ekmeğin bile ne büyük nimetler olduğunu hatırlatmaktadır. Böylece, ihsân ettiği sayısız nimetler için Rabbimiz'e ne kadar şükretmeniz gerektiğini telkin etmektedir.
Şükür ise sadece sözle olmaz. Her nimetin şükrü kendi cinsindendir:
Kulağın şükrü: Dedikodu, gıybet, tecessüs ve nemime gibi boş ve çirkin sözleri dinlememektir. Bilâkis onu; Kur'ân-ı Kerim, mânevi sohbetler güzel nasihatler gibi rûhâni sadâlara tevcih etmektir.
Gözün şükrü: İnsanların ayıplarını görmekten, haramlardan ve şeytâni vitrinlere bakmaktan sakınmaktır. İlâhi kudret, sanat ve azameti hatırlatan rûhâni vitrinleri ibret nazarıyla seyredebilmektir.
Kalbin şükrü: Verdiği nimetleri dâimâ tefekkür etmek sûretiyle Cenâb-ı Hakk'ı unutmamaktır. Nitekim kalbin mânevi huzuru da buna bağlıdır. Zira âyet-i kerimede;
Biliniz ki, kalpler ancak ALLAH'ı anmakla huzur bulur. (er-Ra'd, 28) buyrulmaktadır.
Orucun Merhamet Telkini
Makbul bir oruç, ruhlarda "merhamet" duygusunu bileyler. Zira belli bir süreliğine de olsa açlık ve acizliği tattırarak; toplumdaki aç, muhtaç ve biçârelerin hâlini daha iyi anlamayı temin eder.
Nitekim Mısır'da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde *Hz Yusuf (a.s) 'a:*
*Siz devlet hazinesine hükmeden bir idarecisiniz. Niçin kendinizi aç bırakıyorsunuz?* dediler. O ise şu hikmetli cevabı verdi:
Karnım tok olursa açların hâlinden anlayamam diye korkuyorum!
Bu bakımdan oruç, mazlum ve muhtaç gönüllerden yükselen sessiz feryatların en güzel tercümânıdır. Etrafımızdaki yoksul ve kimsesizlerin bize zimmetli olduğunun telkinidir.
Cenâb-ı Hak, bize en çok Rahmân ve Rahim esmâsını bildiriyor. lemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber S.A.V Efendimiz de raûf ve rahim", yani çok müşfik ve merhametli. Bir mü'minin de bilhassa ilâhi rahmetin tuğyân ettiği Ramazân-ı Şerif'te; elinden, dilinden ve gönlünden şefkat ve merhamet tevzi eden bir "rahmet insanı" olması icâb eder.
Mü'minin gönlü, şefkat ve merhamette öyle yüksek bir ufka ulaşacak ki, sadece yakınlarının değil, bütün mahlûkatın içinde huzur bulduğu bir rahmet dergâhı hâline gelecek.
Nitekim Peygamber Efendimiz S.A.V ashâbına bir gün:
Nefsim kudret elinde bulunan ALLAH'a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe Cennet'e giremezsiniz. buyurmuşlardır. Ashâb-ı kirâm:
Yâ Rasûlâllah! Biz hepimiz merhametliyiz." dediler.
ALLAH Rasûlü buyurdular ki:
(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil olan merhamet!.. Hâkim, IV, 185/7310)
Hak dostlarından Bahâüddin Nakşibend Hz, kendisini ziyarete gelen dostlarına hâl hatır sorduktan sonra, onlara tavuklarının dahi ahvâlini sorardı. Zira bu ifadelerde; ALLAH'ın sana emanet ettiği o hayvanâta iyi bakıyor musun? şeklinde bir ihtar da bulunmaktaydı.
Bizler de kapımızdaki kedi köpeğe, penceremize gelen kuşlara kadar bütün mahlûkâta Yaratan'dan ötürü şefkat ve merhamet tevziinde bulunabiliyor muyuz? Karlı kış günlerinde yiyecek bulamayan, sıcak yaz günlerinde susuz kalan hayvanâtı düşünüp onlara şefkat gösterebiliyor
muyuz?
İşte oruç ibadeti, sadece mideyi aç bırakmak değildir. Mühim olan, vicdâna da oruç tutturan bilmektir. Böylece bencillik, hodgâmlık ve nâdanlığı bertaraf edip, diğergâmlık, fedakârlık, rikkat, şefkat ve merhamet duygularını inkişâf ettirmektir. Oruç ne kadar vicdanımızı emizliyorsa, cömertlik ve fedakârlığımızı ne ölçüde artırıyorsa, o kadar ALLAH indinde makbul olmuş demektir.
Devam Edecek inşALLAH
Hayırla, duayla,...
Veysel Bozkurt