2) RAMAZ N-I ŞERİF Rahmet, Mağfiret ve Tezkiye İklimi
Takvâ İklimi
Ramazan-ı Şerif'in adeta alamet-i farikası olan oruç ibadeti, mâlum olduğu üzere, imsaktan iftara kadar yeme-içme ve cinsi arzulardan uzak durmaktır. Fakat bu, orucun zâhiri tarafıdır. Orucun makbul kıvamda tutulabilmesi için, onun zâhiriyle beraber kalbi cihetine de son derece itina göstermek gerekir.
Zira oruç, sırf bir açlık veya perhizden ibâret değildir. Cenâb-ı Hak:
"Ey imân edenler! Oruç, sizden önce gelip geçen ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır. Umulur ki takvâ sahibi olursunuz." (el-Bakara, 183) buyurarak, oruçtan gâyenin takvâya ermek olduğunu beyan etmiştir.
Takvâ ise, Cenâb-ı Hakk'ın rızâ ve muhabbetini kaybetme korkusuyla, O'nun râzı olmadığı her türlü hâl ve davranıştan titizlikle sakınma hassasiyetidir. Nasıl ki huşû üzere kılınan makbul bir namaz, kulu hayâsızlık ve kötülüklerden alıkoyarsa, hakkıyla tutulan bir oruç da günahlara karşı bir siper-i sâikadır, koruyucu bir zırh hükmündedir.
Dolayısıyla namaz ve orucumuzun makbûl olup olmadığını anlamak istiyorsak, yaşayışımızda günahlardan ne kadar uzak durabildiğimize bakmak kâfidir. Şayet tuttuğumuz oruç, bizde bir "takvâ" hassâsiyeti meydana getirmiyorsa, vaziyetimizi gözden geçirmeli ve nerede hatâ yaptığımıza bakmalıyız. Orucun zâhiri şartlarına ilâveten, takvâ cihetine de dikkat etmeliyiz ki, tuttuğumuz oruç, Cehennem'e kalkan olan gerçek bir oruç olsun.
Oruç tutmak; dinin hoş görmediği zâhir ve bâtın bütün haramlara karşı nefsin dizginlerini sımsıkı tutmaktır. Bunun için orucu, mideye ilâveten "göze, kulağa, dile, kalbe, velhâsıl bütün uzuvlara tutturmak gerekir." Düşünmeliyiz ki, tuttuğumuz oruç;
Gözümüzü harama bakmaktan koruyor mu?
Kulağımızı yanlış sözler ve sesler dinlemekten muhafaza ediyor mu?
Bilhassa dilimizi yalan, gıybet, dedikodu ve boş sözlerden alıkoyuyor mu? Zira bu tip konuşmalara karşı âdeta bir (sükût orucu) da tutmamız gerekir.
Nitekim Rasûlullah S.A.V Efendimiz, oruçlu iken gıybet eden iki kadın hakkında;
Bunlar, ALLAH'ın helâl kıldığı şeylerden kendilerini tuttular, onlara karşı oruçlu oldular; haram kıldığı şeylerle de oruçlarını açtılar. Birbirinin yanına oturup, insanların etlerini yemeğe (gıybet etmeye) başladılar buyurmuştur. (Ahmed, V, 431; Heysemi, III, 171)
Demek ki oruçlu iken ağzımıza bir şey girmemesine dikkat ettiğimiz gibi, ağzımızdan yanlış bir kelime çıkmamasına da son derece dikkat etmeliyiz.
Nefis Tezkiyesi
Rasûlullah S.A.V Efendimiz buyurur:
Oruç; sadece yemek, içmek vesâireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevaplı oruç ancak; faydasız sözden, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Şayet biri sana söver yahut sana karşı câhilce bir harekette bulunursa, kendi kendine; Şüphesiz ki ben oruçluyum! de; sabret! (Hâkim, Müstedrek, I, 595)
Sabır ayı olan Ramazân-ı Şerif'te tutulan oruç, âdeta rûhun giydiği bir ihram gibidir. Nasıl ki ihramda refes, fısk ve cidâl, yani şehevi arzular, fısk u fücûr, münâkaşa, öfke, tartışma, kalp kırma, bir gönle diken batırma yasaksa; bunlar, orucun da ecrini zâyi eden çirkin davranışlardır. Bu bakımdan oruçlu bir mü'minin gönlü de âdeta ihrâmın rûhâniyetine bürünmelidir.
Unutmayalım ki ham bir nefs, haramlara açılmış bir imtihan penceresidir. Mayasına haram temayülü konulduğu için, günahlar onu bir mıknatıs gibi çeker. İnsandaki haramlara teşneliğin sebebi budur. İşte bundan dolayı her insan için "nefs tezkiyesi" elzemdir. Oruç ibadeti de, rûhâniyeti nefsâniyete, takvâyı fücûra gâlip getirmek için, nefse karşı girişilen bir mânevi Cihaddır!
Devam Edicek inşallah!
HAYIRLI RAMAZANLAR OLSUN
(alıntı)