Kurban Şuurunu Kazanmakta Kevser Sûresi’nin Önemi
Doç. Dr. Muhammed Veysel Akkaya Hocamıza Kevser Sûresi Meali, Tefsiri ve Tefekkürünü yaptığı “Kur’ân’la Diriliş” çalışması bağlamında sorduk: “Kurban şuurunu Kevser Sûresi bağlamında nasıl elde ederiz?” Bize şunları söyledi:
Aslında Kurban bayramını anlamak için Kevser suresini yeniden tefekkür etmek gerekir Niçin kurban kesmeliyiz sorusunu, Kevser suresi çok güzel şekilde cevaplıyor. Öncelikle Kevser sûresinin bir adının da “Nahr sûresi” yani Kurban Sûresi olduğuna dikkat çekelim. İkinci âyetinde kurban kesmekten bahsedildiği için Kurban Sûresi olarak da isimlendirilmesi gerçekten çok önemli.
İlk âyetinde “(Rasûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik.” ifadesiyle Rabbimiz, en iyi neler varsa, biz hepsini sana verdik ey Habîbim, buyuruyor. Peygamberlik, güzel huylar, ilim, hikmet, merhamet ve ümmet (kendisine inananlar) gibi verilen muhteşem iyilikler karşısında elbette ki şükür gerekir. Yüce Allah bunun için Efendimize nasıl şükredeceğini, aynı zamanda O’nun şahsında bize de Rasûlullah (s.a.v) vasıtasıyla sahip olduğumuz iyilikler karşısında nasıl şükredeceğimizi öğretmektedir.
Âyetlere göre şükür için iki şey yaparız:
-
Her gün beş kez bizim için çok değerli olan vaktimizin bir kısmını Allah’a kurban ederiz.
-
Her yıl malımızın bir kısmını Allah’a kurban ederiz.
Âyette geçen Salât ve Nahr kelimelerinin ortak özelliği “Kurban/yakınlık” oluşlarıdır. Bir hadîs-i şerifte Efendimiz namazı kurban olarak tanıttığını hatırlayalım. (el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 7, 297 no: 18907) Allah Teâlâ “Secde et ve yaklaş!” buyuruyor. (Alak suresi 19. ayet) O halde Allah için namaz ve kan akıtmak kurbandır yani Allah’a yakınlaşma vesilesidir. İnsan Allah’a yakınlaştıkça her türlü iyilik ve güzelliğe kavuşmaya başlar. Şeytan ve kötülüklerden uzaklaşır. Huzura ve mutluluğa yaklaşır, huzursuzluktan ve mutsuz olmaktan uzaklaşır.
Namaz ve Kurban’ın Allah’a kurbiyet/yakınlaşma özelliğini Mevlânâ Hazretleri ne güzel dile getirir: “Onlar tekbîr getirip namaza girince, kurban gibi bu dünyadan çıkıp gittiler. Ey imam, namaza başlarken Allâhuekber demenin mânâsı şudur: “Allâh’ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.” Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince, beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda “Bismillahirrahmânirrahîm” demekle kurban olur gider.” (Mevlânâ, Mesnevî, III, 188, nr. 2140-2150)
Mevlânâ Hazretleri yılda bir kez yaptığımız Kurban ibâdetini her namazda tekbir ve besmele ile nefsimizi mânen kurban ederek devam ettirmemizi tavsiye etmektedir. Kurban şuuruyla kılınan bir namaz bizi gerçek huşûya erdirir, Allah’a yaklaştırır.
Kurban Bayramı’na muhabbet açısından bakılacak olursa şöyle düşünülebilir: Aşkın göstergesi âşığın sevdiği şeyleri Sevgili’ye kurban etmesidir. Böylece O’nun sevgisini kazanmasıdır. Âşığın en kıymetli şeyi canıdır. Kurban Bayramı’nda canını Sevgili’ye sunan âşıktan, Allah, canına bedel olarak kurban kesmesini emir buyurmuştur. Hz. İbrahim’in, oğlu Hz. İsmâil’i kurban etmek istemesi üzerine, ona bedel olarak Cennet’ten koç göndererek bunu bize öğretmiştir.
Vaktimiz sıradan şeylerle akıp giderken namaz vakti girince o vakti Allah’a adayarak, muhteşem bir manevî kazanç elde ediyoruz. Aynı şekilde kesilen hayvanlar da biz kesmesek zaten et için kesilmeye devam etmektedir. Biz ise sadece dünyevî bir menfaat için kesilmeye devam eden hayvanlardan birini seçiyor ve onu bu kez öncelikle uhrevî bir menfaat için, daha da ileri boyutta Allah için keserek, yine muhteşem bir kazanç elde ediyoruz.
Sahip olduklarımızı, daha doğrusu Allah’ın bize ikram ettiklerini yeniden ona sunabilme güzelliğini yakalıyoruz. Allah’ın bize karşılıksız ikramlarının tam adı Kevser’dir. Âyette geçen Kevser kelimesinin birçok anlamı vardır. Meşhur manası, cennette Peygamberimize âit bir nehrin adı olmasıdır. Rasûlullah Efendimiz Kevser hakkında şöyle buyurdu: “Bu, Allah’ın bana Cennet’te verdiği bir nehirdir. Onun toprağı misktir, suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 89.) Cenab-ı Hak âhirette hepimize nasip etsin.
Aynı zamanda Kevser’in bir de dünyâ boyutu vardır. Dünyâ hayatında verilen bitmez tükenmez iyilikler, bol hayırlar da kevser olarak adlandırılır. Aslında iyilik adına ne varsa kevser kelimesinin içine girdiği söylenebilir. Bu iyiliklerin başında İslâm, Kur’ân, peygamberlik, Efendimizin yakınları (âli), ümmeti (ona inananlar), âlimler, şefaat makamı, güzel ahlak, ilim gibi özellikler gelmektedir. Allah Teâlâ tek bir kelime olan “Kevser” ile mahlûkât içerisinde en zirve olarak Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) iyiliklerin tamamını verdiğini bildirmiştir. Onun makamı ne yücedir ki, Yüce Allah tüm iyilikleri ona vermiştir. Ayrıca Peygamberimiz hürmetine bütün ümmetine verilen iyilikler de bu kelimenin kapsamı içerisindedir. Ümmet-i Muhammed olarak ne büyük şereftir ki, ona iman etmekle bu kevserden nasib almaktayız. Peki biz Allah Teâlâ’nın Rasûlullah hürmetine bize verdiği kevserin ne olduğunu hiç düşündük mü?... Bizler iyi düşündüğümüzde iman, Kur’ân, Efendimize ümmet olmak gibi mânevî iyiliklere sahip olduğumuz gibi, sağlık, mal, evlat gibi maddî iyiliklere de sahibiz. Allah Teâlâ’nın bize verdiği iyilikleri saymakla bitiremeyiz. Şu bir gerçektir ki verdiği en büyük nimet Rasûlullah Efendimiz’dir. (s.a.v) Bütün bunlar Allah’ın bize olan muhabbetinin göstergeleridir. Biz de âyette belirtildiği gibi Allah’a olan sevgimizi namaz ve kurban ile en iyi şekilde bu ibadetleri yapmaya çalışarak gösterebiliriz. Bir başka deyişle kendi kevserimizi tefekkür ettiğimizde şöyle deriz:
“Allah’ım! Bana kevser olarak bu dünyada iman, Kur’ân, Peygamber Efendimiz’e ümmet olmak, akıl, sağlık gibi nice iyilikler ikram ettin. Bana lütfettiğin her türlü iyilikten dolayı sana şükretmek istiyorum. Bunu nasıl yapabilirim?” Allah Teâlâ ikinci âyette bu sorunun cevabını vermektedir. “Madem kulum benim sevgimin farkına vardın, sana verdiğimiz muhteşem nimetleri gördün, o halde namaz kılarak ve kurban keserek bana teşekkür edebilirsin.
Sanki; “Ey Rabbim! bana ihsan ettiğin iyiliklerin, nimetlerin farkındayım. Bu nimetlerile Sen bana sevgini gösterdiğin gibi ben de aciz bir kul olarak verdiğin sayısız nimetlerden dolayı seni çok seviyorum. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Ancak en azından namaz kılarak ve kurban keserek, yakınlarıma, komşularıma, yoksullara ikram ederek birazcık da olsa şükredebildiysem, ne güzel Allah’ım” diyoruz.
KEVSER SÛRESİ İLK İKİ ÂYETİN ÜÇ YÖNTEMLE TEFEKKÜRÜ
1. (Rasûlüm!) Kuşkusuz biz Sana Kevser’i verdik.
2. O halde Sen, Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
a-Tahsîs Yöntemi: Allah’ım! bana kevser olarak bu dünyada iman, Kur’ân, Peygamber Efendimiz’e ümmet olmak, akıl, sağlık gibi nice iyilikler ikram ettin. Bana lutfettiğin her türlü iyilikten dolayı sana şükretmek için namaz kılmalıyım. Ve senin yolunda maddî gücüm nisbetinde kurban kesmeliyim.
b-Mefhum-i Muhalif Yöntemi: Cenâb-ı Hak insanların bir kısmına Kevser’den nasîb vermemiştir. Hatta onlardan bir kısmı başta Peygamberimiz olmak üzere, Kevser’den nasîbi olanlara kin beslerler. Mü’minlerden cennette Kevser’den nasipsiz kalacak kimselerin en büyük alâmeti, namaz kılmamaları ve Hak yolunda kurban kesmemeleridir. Onlar kulluk vazifesine yerine getirmeyerek, Allah’ın sayısız nimetlerle muhabbeti karşısında duyarsız davranarak nice hayırlardan mahrum kalırlar.
c-Duâ Yöntemi: Allah’ım! Beni kevser nimetinden hem bu dünyada, hem de ahirette nasiplendir. Rasûlullah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt’i sevenlerden, onlardan feyiz alanlardan eyle. İslâm yolunda olanlardan, Kur’ân ile dost olanlardan eyle. Bu verdiğin nimetlere şükür olarak, beni namaza devam eden ve kurban kesenlerden eyle.