İslam medeniyetinde eğitim nasıldı?
Nasıl bir eğitim olmalı?
Kıymetli Hocamız Prof Dr Ömer ÖZYILMAZ Milli Eğitim Nedir, Milli Eğitim kime hizmet ediyor, yazısının 3. Olarak nasıl bir eğitim olması, bunun Felsefesi konusunu ele aldı. İslama ve Müslümana hizmet etmeyen, tarih bilincinde uzak, günlük politika üreten eğitimden daha çok belli bir dünya görüşü olmadan milli bir sistem çıkarmanın anlamsızlığı hakkındaki yazısını yayınlıyoruz.
Tarihleri, din(ler)i, hatta kültürleri de ‘onların eğitimine yol verme’ ya da ‘önünü kesme’ anlamında etkisi, baskısı ve kontrolü altında tutan eğitim biliminin özüne inip doğru temeller üzerinde inşaa edilmesinin önemine bilimsel yaklaşım. Nelerin bilim sayılıp, nasıl okutulacağı yöntemi açıklamaya devam ediyor.
ÜLKEMİZDEKİ EĞİTİM BİLİMCİLER TARTIŞMALIDIR: MİLLİ EĞİTİM NEDİR?
-III-
EPİSTEMOLOJİ (BİLİM FELSEFESİ)
-I-
Prof. Dr. Ömer ÖZYILMAZ
Bir eğitim sisteminin milli olup olmamasına etki eden üçüncü ama birinci ve ikinci unsurun da hedeflerinin gerçekleşmesini sağlayan en önemli unsur ya da faktör, Epistemolojidir. Bu yazıda ve sonrasında epistemolojiyi, fonksiyonlarını ve bilimlerin üretimini inceleyeceğiz.
c- Epistemoloji (Bilim Felsefesi), Fonksiyonu ve Bilimlerin Üretimi:
1- Epistemoloji (Bilim Felsefesi) ve Fonksiyonları:
- veya bilim felsefesi, bilgi/bilimle ilgili ve ona dayalı konular üzerinde çalışmalar yapar. Ancak bu çalışma, bilgi üretmek, bilgiyi artırmak, yeni bilgi sahaları keşfetmek anlamında değildir. O daha çok, kendisinin de bağlı olduğu dünya görüşü, eğitim felsefesi ve insan felsefesine göre, mevcut ya da yeni bilgi/bilim üzerine çalışır. Bu çalışmada epistemoloji, bağlı olduğu dünya görüşüne göre mevcut bilgilerin-bilimlerin kaynağını, neyin bilgi olup olmadığını, hangi bilgi/bilimin değerli olup olmadığını, dolayısıyla eğitim-öğretimde ders olarak işleneceğini belirleyip ortaya koyar. Eğitimi programlayanlar da müfredat ve içerikleri (muhteva) ona göre belirlerler; öğretmen, yönetici ve eğitim çalışmalarını yönlendirirler. Ayrıca, epistemolojinin bu çalışması, bireyin ve toplumun hangi amaçla eğitileceği konusunda yol gösterir, hangi okulların açılacağını, okullarda hangi derslerin, derslerde de hangi bilgilerin öğretileceğini de ona göre belirlerler.
Epistemoloji, sadece formel eğitimi değil, informel eğitimi de (formel eğitim sonrasını da) ilgi ve kapsam alanı içerisinde görür. Okul sonrasındaki bilimsel kitapları; roman, hikâye, deneme gibi edebi eserleri; sinema tiyatro gibi sanat eserleri etkileyip yönlendirir. Tarihleri, din(ler)i, hatta kültürleri de ‘onların eğitimine yol verme’ ya da ‘önünü kesme’ anlamında etkisi, baskısı ve kontrolü altında tutar. Bu yönüyle de ‘Epistemoloji’, öğrencinin yanında, yetişkin bireyi, aileyi, toplumu ve kurumları da etkiler.
Epistemoloji, 17. Yüzyılda, bugünkü anlamıyla ortaya çıkmış bir kavramdır. Ancak, kavramın ihtiva ettiği anlam, etki ve içerik ya da yerine getirdiği ‘fonksiyon’, çok eskiden beri vardır. Tarihte de bu adla olmasa dahi, her medeniyetin ve o havzadaki her devletin ‘dünya görüşünün’ formel/informel eğitim sistemine ve sonrasına, bu anlamda yön veren bir anlayışı, yaklaşımı veya bir merkezi vardı. Nitekim bizim tarihimiz olan Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemlerinde de o medeniyet çerçevesinde üretilmiş olan hangi bilim dallarının hangi okullarda ve ne kadara okutulacağı, nelerin eğitim sisteminin dışında tutularak okutulmayacağı belli idi. İşte o gün bunu yapan anlayışa, Batılılar bugün epistemoloji adını veriyorlar.
Milli bir eğitim sistemi kurulurken, bu çalışmada belirttiğimiz gibi, önce o eğitim sisteminin ‘temel felsefesi (dünya görüşü) netleştirilmelidir. Sonra ondan ‘eğitim felsefesi’, insan felsefesi’ ve bilim felsefesi (epistemoloji) çıkarılmalıdır. Bu çalışmaların her biri zor ama yapılamayacak işler değildir. Bunların hepsi, arz ettiğim şekilde yapılacak ciddi, bilimsel ve yorucu çalışmalarla çözümlenebilir. Bunlardan ‘temel felsefe (dünya görüşü)nün ortaya çıkarılması, ‘eğitim felsefesi’ ve insan felsefesi’ konularının üretilmesini ve sürekli olarak ta canlı ve dinamik tutulmasını bir millet yapabilir. Ancak epistemoloji böyle değildir. O hem çok zorlu çalışmaları gerektirir, hem de aynı dünya görüşüne bağlı, aynı eğitim ve insan felsefesini benimsemiş ‘Milletler topluluğu’nun (Ümmet)in yapabileceği bir iştir.
Sekiz ve dokuzuncu yüzyıllardan itibaren İslam Medeniyeti, işte bu çerçevede kuruldu. Yani önce, İslam’dan, hayatın her alanını içine alan bir temel felsefe/dünya görüşü çıkarıldı. Ondan eğitim felsefesi, insan felsefesi ve İslam bilim felsefesi yani bilimlerin nasıl üretileceğine dair anlayış yaklaşım ve model (paradigma) üretildi. Sonra bu paradigma ve bu bakış açısıyla bilimler, bir bir üretilip meydana getirildi. Sonra sanat, edebiyat, estetik, mimari.. Bunların her biri üretilip devreye sokuldukça İslam Medeniyeti de yavaş yavaş ortaya çıkmağa başladı. O günden bugüne, yüzeyde birçok şey değişmiş olsa bile, esas yol ve yöntem aynıdır. Bugün de bu çalışmalar yapılacaktır.
Bu konular ele alınıp üzerinde çalışılarak bir sonuca varılmadan, eğitim sistemini oluşturma çalışmalarının diğer bölümlerine geçilmez, geçilemez. Diğer bir deyişle, uzun çalışmalar sonucu, eğitim sisteminin ‘Temel Felsefesi (Dünya Görüşü), ‘Eğitim Felsefesi’, İnsan Felsefesi’ ve bilim felsefesi açık ve net bir şekilde belirlenip ortaya konulmadan, eğitim sistemlerini oluşturmak mümkün değildir. Bunlar temel çalışmalardır, sistemler bu temeller üzerine ancak kurulur. Dolayısıyla bu çalışmalar, bütün eğitim sistemlerinin başlangıçta çözmeleri gereken konulardır.
Bir sonraki yazıda epistemoloji (bilim felsefesi) ve bilimlerin üretimini görelim.