Cemil Meriç için bir değerlendirme.
Prof Dr Osman Çakmak Hoca, Üstad Cemil Meriç hakkında bir yorum yapmış.
Cemil Meriç’i sahiplenen çok olur lâkin üstad sağcı denilmesinden de solcu denilmesinden de hoşlanmaz. Ona göre bunlar hakikatleri kapamaya yarayan uydurma mefhumlardır. Sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede neye yarar?
Cemil Meriç kendi halinde bir düşünürdür, Hayatının hiçbir döneminde namussuzluğa yanaşmaz, şakşakçılıktan, yalakalıktan, samimiyetsizlikten, adam sendecilikten hoşlanmaz. Para için, makam için eğilip bükülmez, güçlüden yana oynamaz. Meriç Haziran 1987 vefat etti. Son nefesinde "Allah... Allah... Allah.. diye fısıldar ve"Muhammed sevgilim" der, gözlerini yumar. Ecdadın hüsn-ü hatime (hayırlı son) dedikleri şey bu olsa gerek.
Yine üstadın kızdığı kelimelerden biri çağdaşlıktır... Ona sorarsanız çağdaşlık masalı, Batının ihraç metaıdır, kokain gibi, LSD gibi, frengi gibi... Şuuru felce uğratan bir zehir. Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı da asrîleşmektir, asrîleşmek yani maskaralaşmak...
Üstad İslâm dünyası adaletle hürriyeti baş tacı ettiği müddetçe yükselmişti der, Hristiyan dünya bu temel değerlere ihanet ettiği için karanlıklarda kalmıştı.
C. Meriçten seçmeler:
Kalktığını iddia ettiğimiz Kapitülasyonlar ruhumuzda yaşıyor, hem de bütün habasetiyle. Alafrangalık, zevki ve tefekkürü dumura uğratan bir kabuk. Polemik zekâların savaşıymış. Zekâlar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı polemik. Hiç kimseyi ikna etmeyen bir lâkırdı tufanı.
Bir çağı bütünüyle kötülemek, bütünüyle yüceltmek kadar yanlış. Son yıllarda garip bir mahlûk türedi. Türkiyemizde. Tek sahife tarih okumadan milletin mâzisini keşf, hâlini tasvir, istikbalini tanzim eden bir allâme türü... Hafızamızı kaybettik. Hafızamızı, yani şuurumuzu...
Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır. Öğrenci ne demek? Talebe talep edendir; isteyen, arayan, susayan.
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla.
Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... İnananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Türkü, Arapı, Arnavutu düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa çeviren meşûm bir salgın: Maddecilik.
Zavallı Türk aydını... Batılı dostları alınmasın diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev papağanlaşır. Her dudakta aynı rezil şikâyet; yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır...
Çağdaş Avrupalı, ya ümitsizlik, ya iman diyor. Başka yol yok. Zavallı büyücü çırağı, uyanışın biraz geç olmadı mı? Bir Hint bilgesi,
Hatâdan hakikate geçilmez, diyor, bir hakikatten başka bir hakikate geçilir. Mabetleri banka Nihayet homo ekonomicusun yani burjuvazinin hakimiyeti, Tanrıya ve mukaddes açılan savaş. Tek mabut: Altın buzağı. Tek mabet: Banka, Hasta ile sıhhatli adam arasındaki fark şu: Hastanın başlıca kaygısı kendi varlığıdır; sıhhatli adam dış dünyayla uğraşır...
Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, tercih yapar.
Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır slogan. Sloganlar ilkelin, budalanın, papağanın ideolojisi... Düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık olamaz. Yabani bağırır, medenî insan konuşur. Bu çocuklar yıllarca konuşturulmadılar. Şimdi hınçlarını üç beş kelime ile suratımıza tükürüyorlar.
Kitaba harcadığımız parayı, ganyana harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap seven "kitap delisi" oluyor, memlekette hiç at delisi yok. Hiçbir zafer "umulanı" getirmez ve hiçbir bozgun "mutlak" değildir.
İnsanın tek hürriyeti kendini aldatmak. Altınlarını cam karşılığı dağıtan Kızılderiliyi hiçbir zaman gülünç bulmadım. Zira cam, altından daha asil. Altın sararmış kan pıhtısı, camın kirli mazisi yok. Cam güzel, çünkü kalp gibi kırılıveriyor.
Hayatı 4 yaşından itibaren okumakla geçen 38 yaşında görme yetisini kaybeden Cemil Meriç görmeye ve okumaya iştiyakını böyle anlatır:
"Görmek yaşamaktır. Vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir. Bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış. Gözbebeklerimizden fışkıran seyyale, mekân canavarını bir anda ehlileştirir. Görmek sahip olmaktır. Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikâyet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açılır, şafak onun için pırıldar. Gutenberg matbaayi onun için icat etmiştir.
Hugo, o okusun diye yazmıştır şiirlerini. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir.