Bereket ve bolluğun simgesi, ülkemizin karnını doyuran gıda üretim merkezi, tarımın ve hayvancılığın yurdu, can damarımız köylerimiz. Kışın geç doğan güneşle hayat da geç başlar. Kış ayları herkesin iç dünyasına döndüğü köy kahvelerinde eteklerindeki tüm taşların döküldüğü sıkışmış zaman dilimidir. Bir nevi istirahat zamanı gibidir. Bu yıl virüsün ve soğuğun etkisi ile kimse çıkmak istemiyorsada, evde devamlı oturulmazdı, mecbur kalındı. Kışın beklemeyi ve sabrı öğrenirsin, geçen yazın koşturma ve yorgunluğunu atmak, önümüzdeki yaza hazırlanmak.
Kurak geçen sonbahar büyük kaygı verdi. Allah’tan yağan son yağmurlar içleri rahatlattı. Şimdi bayağı çaba ve zaman gerektiren sulama işi yok, fakat yine de tembel olmayanlar için kış mevsiminin kendine özgü yapılacak işleri olur. Tarım aletleri tamamı elden geçirilir, tamiratı yapılır. Yazdan kalan kenara atılan ne varsa sergi yapılıp iyi, orta, kötü diye ayrılır. İyiler zor işe saklanır, kötüler hafif işlere, çocukların ellerine verilir. Yazın hem sıcak hemde yorgunluktan bu işlere el değmez. Kış da bu angarya iş sıradan gibi görünsede değildir. Bıçaklar, aletler bilenir, yağlanır, hepsi yaza hazırlıktır.
Tohumlar tarlalara serildi, bağ kütükleri budamayı bekler, aşıcıları telefonla aranıp budama ve aşı için zaman ayarlanır. Köyde kışın gerekliliğini herkes bilir, kışın soğuk olmazsa meyveler az ve kalitesiz olur. Köylü bu durumda kaliteli meyve için daha çok İliç kullanır. Kış da kışlığını bilmeli yazda yazlığını. Her olayın kendine has meyveye etkisi vardır.
Dışarıdan gelen işçiler köylerine gitti. Sakinlik üst seviyede. Hanımı ile kavgalı olan, bekar olan, işsiz olanlar sabah erkenden kahvede bir araya toplanılar. Herkes birbirlerini çok iyi tanır. Bu kış okullarda kapalı kimse bir yere kımıldamıyor. Sabah köy meydanında traktör sesleri horoz sesini bastırır. Ne kadar gürültü, alışkanlıklar bazı şeylerin üstü örter. Herkes horoz sesini duyar, kimse traktör sesinden bahsetmez. Meydanın tam orta yeri Rüstem'in kahvesi. Çaylar orada içilir, iş dağılımı orada yapılır. Şehirden aç gelenler ekmekleri yanında olanlar hemen paylaşır. Sigara altı bahane, kömür ateşinde çaylar şahane içilir.
Köy kahvesi dört duvarı briketle çevrili, giriş tarafı küçücük pencere ve engin kapı, bir tarafı sıvasız, bir tarafı boyasız, duvarda firmaların takvimleri, Valilik uyarıları, ziraat odası levhaları kötü duvarda renk katar. Artık orası duvar değil ilan tahtasıdır. Son bir yıldır en çok sağlık bakanlığından uyarıları geldi. Kahve köşesindeki bakkal okul kantini gibi ne ararsan var, tahta ucuz sandalyelerle çevrili, kocaman sobası bulunan zemini engebeli oda burası merkez, gelecek herkes. Yanında köy bakkalı o da Rüstem'in baba mesleği. Aslında köyde işi en iyi olan adam. Oniki ay açık herkes mecbur gelecek başka bir yer yok ki. Önünde yazdan kalmış saçak sundurma. Dışarıda bir kaç tahta sandalye. Öğlenleri güneş olunca, çaylar dışarda güneşi arkana alarak içilir.
Şehirden gelenler, misafirler dışarda köyün emektar kauçuk ağacı altında ağırlanır. Yazın çeşmeden akan buz gibi soğuk su farklı bir renk katar. Köyün gençleri saz çalmasını, kızları da güzel billur sesleri ile onlara eşlik eder. Bazen köy olarak pikniğe gidilir. İmece usulü. Herkez kendine bir şeyler taşır. Amaç köylü birbirini tanısın.
Köyün camisi kahvenin karşısında ihtiyar heyeti için kolaylık, sabah namazından sonra buluşma noktası. İçi donan doğru kahveye. "Çaylar beş oldu" diye en son gelen ocakçıya bağırır. Ocakçı "emrin olur emmim" der. Odun ateşinde pişen çaya kimse hayır diyemez. Fırından kapılan sıcak ekmek yanında beyaz tulum peynir, taze keçi sütünden tereyağı yanındaysa hele. Ekmeğin içindeki o sıcaklığa kimse dayanamaz, peynirde, yağda erir.
Kapalı alanda sigara yasağı burada geçerli değildi, birbirini tanıyan köylüler oyunla efkarlanıp durmadan sigara tüttürürlerdi, içmeyen pasif içiciler ise bundan şikayetçi olmuyor görünürdü. Arkadan gelen ikinci kuşak işsizler. Birileri gelse bizi işe götürüp yemiyemiz çıksın diye rızkının peşinde koşan gençler. Arada bir duman altında boğulmamak için camlar açılır, üşüyünce kapat sesleri gelirdi. Sobanın ateşi karıştırılıp canlandırılırdı.
Korona virüs nedeniyle hayat daha çok evlerde geçiyor, cümbür cemaat bir hengame içinde zaman akıp gidiyor. Hanımla kavgalılar, işsizler, bekarlar, okula gidemeyen çocuklar, yeni doğan bebek çığlıkları her şey kısıtlı bir köy evi içinde birleşiyor.
Köy kahvesi sakın basite almayın, ülkenin idare merkezi gibidir. Bütün alım satım, emlak piyasası, mahsulün fiyatlaması, işçi maaş ve yevmiyesi, dedikodu, siyaset, iş, işe yerleştirme, tayin, spor, düğün dernek, burada inşa edilir. Kavga ve dövüş centilmenlik anlaşması gereği burada olmadı. Barışın ve çayın merkezidir.
Muhtarın yeri biraz ilerde meydanın başında. Köylü siyasete uzak Allah'a yakın olmak İstemiştir. Amma siyasetsiz köy tabii. Muhtarın uyanıklığı her partiye yakınlığıyla belli olur. Muhtar; iktidara, Büyükşehir Belediye başkanına, yakın adamdır. Selamsız, randevusuz gidenden. Muhtarlık makam paylaşımında çok önemlidir. Varın siz bol maaşlı, ballı börekli şişkin üç dört maaşlı makamların paylaşımını düşünün, ne ülke önceliği ne de halkın çıkarını düşünür. Köy muhtarları en uyanık siyasetçilerdir, bunların önemini kavrayanlar seçimi kazanır. Siyasiler uyanık olursa köylü daha kurnaz olur. Beş yüz oy az değil her parti ayaklarına kadar gelir. Valisi, belediye başkanı, Milletvekilleri köye seçimden önce herkes uğramıştı. Demokrasi olunca herşey sayıya bakıyor. Köyün nüfusu belli ama muhtar uyanık şehirde yaşayan köylüleri de hesaba sayıp sayıyı İki bin oy'a çıkartıp, daha fazla taviz koparttı.
Demokrasi Antik Yunanistan'daki filozoflar Aristo ve Platon (Eflatun) tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Haklılardı. Herşey çoğulcu demokraside sayıya bağlıydı, köyün muhtarı işi çözmüştü.
Muhtar işe yaramaz oğlu ve gelininin araya vasıta koyarak becerebilmiş ve onları işe koyabilmişti. Binlerce kişinin önüne geçerek hak yemişler, gelininin kariyer planlamasını üstlenmiş, çok yüksek maaşlı işe yerleştirmiş. Köyde herkes bilir ama kimsenin umurunda değil. Sorarsan herkes adil, düzgün, haklı...
Bazı kelimeler lastiklidir. Herkes kendine çeker, çekince haklı olduğunu zanneder. Son zamanlarda demokrasi hem devletin, hem de halkın kurnazca davranmasına fırsat veren bir kelime haline gelir. Demokrasi! Çıkarlar çatışınca istenen demokrasi, rantiyenin karşısında birlik ve beraberlik oldu. Halkın çıkarları makam sahiplerinin menfaatine dönüştü. İnsan nefisleri terbiye edilmeyince içerdeki vahşi hayvanlar ortaya çıktı. Buradaki muhtar, kişiler, olaylar simge her makam sahibi aynı durumda. Fakir, gariban, bir yerde arkası olmayan herkesin iyi bir işe girmesi hayal.