Sinema Kuşağı

"Sinema" Kuşağı 

Felsefe öldü, yaşasın "Sinema"

Hepimiz o kadar yorulduk ve bunaldık ki bir yılı aştı umutlarımız tükenme noktasına geldi. Kimse bizim yaşadığımız stresi, kaygıyı, canımızı ve geleceğimizi kurtarma çabamızı anlamıyor günlerdir. Rahat nefes alıp virüs kaygısız sinemaya gitmek istiyorum. Yaşı büyük olan abilerimize sohbet etmek, gönüllerini almak, üstümüzde ki vefâ yükünden nasiplenmek, biri ile konuşunca acaba ben mi? O mu? Bana buluşturacak kaygıdan uzaklaşmak hepimize iyi gelecek. Cenazesi olanlara taziyede bulunmak, Evlenenlere hayırlı olsun demek toplumca vazifemiz...
Kışları pazar günü 13.30 seansı bizim için biçilmiş kaftandı. Heyecanla beklerdik, programları takip eder artistleri ezberledik, sinemanın büyüsüne kapılmıştık. Eskiden Mersin'de akşamları yazlık sinema alışkanlığı vardı, cumartesi akşamlarının en büyük eğlencesiydi, hepimiz çok severdik. Tahta sandalyeler, kocaman perde, bangır bangır bağıran ses düzeni. Film başlamışsa yer bulmak kargaşa, millet yayılmış seyrediyorlar. Numaralı sandalye bitince önemli vizyon filmlerine ayakta bilet satarlardı. Kenara çömelip seyredenler, çekirdek çitleyen olurdu. Hava sıcak gidilecek ya deniz kenarı sahil yada sinema. Filmde geçen olaylar, ölen insanlar, yaşanan acılar bize çok dokunurdu, ağlardık. 
Felsefenin, düşüncenin bittiği yerde "Sinema" ortaya çıktı. Sinema senin yerine düşünüyor, karar veriyor, neticeyi sana gösteriyordu. Bir nevi sana düşünme aşaması kendi hallediyor, seni, senin işini, şirketini, neye ve kime inanacağına senin adına karar veriyordu. Okuma yoluyla bir günde elde edeceğin bilgiyi sana bir saat hazırlıyorlar, insanları hızlı bir şekilde yönlendirdi. 30 saniyelik bir film için iki ay hazırlanıyorlar. Düşünceler hap (film, dizi) şeklinde insanlara yutturuluyor. Görsel kandırmaca en iyi şekilde değerlendiriyor, insanlar yönlendirme yapılıyor. Gelişmişlik adına modern paganlık yaşanıyor. 
Amerikan Filmleri; güçlü, iyi, yakışıklı, adamın (başroldeki), kötü adamı öldürme üzerine kurgulanmış filmlerdi. Başroldeki iyi adam mutlaka kötüyü filmin sonunda yenerdi, zihinlere kazanan amerika, amerikan polisi, şerifiydi kötü olansa ölsün'dü. Her filminde mutlaka sigara sahnesi vardı, sponsor Philip Morris sigara satacak. Oscar ödülleri kasten verilir daha çok ilgi çekip amaç daha çok para kazanmaktır. Şimdilerde Netflix'i çıkarıp zengin elit kafaya gay, lezbiyen ilişkiyi normal bir ilişki diye düşündürüp, aileyi yok edip toplumun dibine dinamit koyuyorlar. 
Büyüklerimiz "bu Filmi ciddiye alma, üzülme" derlerdi. Sonra aynı adam başka filmde de karşımıza çıkar bizde olaylara "Film, rol kesiyor, ciddi değil" diye öylesine, eğlenceli vakit geçirmesine izlerdik. Şimdi düşününce büyüklerimiz ne güzel bir şey yapmışlar diyorum. 
Amerikan Filmleri bitti diye sevinirken şimdi yerli Western'ler başladı. Kurtlar Vadisi, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Pusu, Çukur, Ramo… bir o kadar, daha fazla sinema filmlerimiz oldu. Bir bölümde, filmde onlarca insanlar patır patır öldürülüyor kimsenin sesi çıkmıyor, seyrediyoruz. 
Dizi bölümleri diğer hafta izleyiciyi kaptırmamak için akıl oyunları kuruluyor, ölen adamları yeniden canlandırıyor, uzaktan akraba geliyor, üvey evlat çıkıyor aldatan, aldanan hepsi aynı anda yüzsüzleri oynuyor seyircinin aklı ile dalga geçiyorlar. 
Olaylara film diye bakıyoruz derken 1990'larda iç çatışmalar, mafya vari olaylar ciddi ciddi ülke gündemine girdi. 
Haberlerde çıkan caniler, arada bir horlayan vahşet haberleri hepimizi ürkütüyor. Öldüren için bazen kimse adam haklı olduğu için öldürdü demiyor, toplum olarak hala çok sağlam ve duyarlıyız. Bu çok güzel birşey. Bu toprakların insanı merhamet, şefkat ve sağduyulu bu kadar şiddetle rağmen %99'umuz bu olaylar film diye izliyoruz. Hala ümit varız. 
Medeniyet öyle para ile alınıp satılan bir şey değil. Zamanla yerleşir ve hiç çıkmaz. 
Osmanlıda kasap sadece yılda 10 ay et keser, diğer 2 ay da bahçe işleri yaparlardı. Sebebi ise, merhamet duygularını kaybolmasını sağlamaktır. İşte böylesine ince ruhlu bir ecdadın torunuyuz elhamdülillah… Ne zaman bu ülkede TV ve sinemada merhamet yüklü filmler seyrederseniz bilin ki bu topraklarda güneş doğmaya başlamıştır. 
Selam ve Dua ile 
Veysel Bozkurt 

NOT : Bu yazının hazırlanmasında bana emeği geçen Hocamız Yusuf Kaplan Beyefendiye Teşekkür ediyorum. İlham kaynağı oldu. Medeniyet Tasavvuru Okulu öğrencisi olarak teşekkürü bir borç bilirim. 

YORUM EKLE