GALERİ İÇİN TIKLAYIN
Fakat bu müzenin ne bir araştırmacısı ne de bir kütüphanecisi var. 2. Abdülhamit'in yağmalanan ilaçlarının da bulunduğu müze, sadece iki kişiye emanet.
Cerrahpaşa Tıp ve Eczacılık Tarihi Müzesi olarak 1985 yılında kurulan müze, 2004 yılında yeniden düzenlenerek 26 ayrı bölüm olarak dizayn edildi. 150 yıllık bir binada bulunan müzenin kendi alanında bir eşi daha bulunmuyor. Prof. Dr. Nil Sarı tarafından kurulan Türkiye'nin tek tıp tarihi müzesi, geniş içeriği ile büyük bir boşluğu dolduruyor. Edirne'deki II. Beyazıt Sağlık Müzesi'yle benzer özellikler taşısalar da Cerrahpaşa'daki müzenin çok daha geniş bir envanteri bulunuyor.
Müzede 80 binin üzerinde cihaz, kitap ve tarihi objeyi barınıyor. Prof. Dr. Sarı'nın kişisel gayretleri ile bir araya getirilen tarihi cihazlar, aynı zamanda tıp tarihinin gizemli geçmişine de ayna tutuyor. Bugün, tıp camiasında kullanılan yöntem ve teknik cihazların yıllar önce nasıl ortaya çıktığı, cihazların ilk modellerinin nasıl olduğu gibi sorular müzede cevap buluyor.
Prof. Dr. Nil Sarı, müze müdürü Fatma Tolan ile idari kadroyu oluşturuyor. Bu 2 kişinin dışında ne bir görevli çalışıyor ne bir de bir uzman. Sarı ve Tolan'ın çabalarıyla ayakta durmaya çalışıyor müze. Tadilata alınan müze binası, İstanbul İl Özel İdare görevlileri tarafından yeniden canlandırılıyor. İdare, görevlendirdiği 23 personel ile müzedeki eserleri envantere geçirerek kayıt altına alıyor. Müzedeki eserlerin korunması ve diğer uzmanlık gerektiren konular için uzman ya da kütüphanecinin bulunmaması dikkat ise çekiyor.
RÖNTGENİN İLK ÖRNEKLERİ
Tarihi müzede röntgenin ilk örneklerinden olan 'crooks' tüpleri de bulunuyor. Bu tüplerin ortaya çıkış serüvenini anlatan Sarı, 1920'lerde kullanılmış olan ilk röntgen cihazının deney sırasında ortaya çıktığını belirtti. Sarı, "Işınların insanların içinden geçip gittiğini ve hatta görüntünün bir tabelaya aktarılabildiği görülmüş. Dolayısıyla dışarıdan göremediğimiz organların, kemiklerin ya da kurşun yaraları gibi vakaların nerede ve nasıl bulunduklarını tespit eden ilk röntgen aleti." diyerek cihazın Türkiye'ye geldikten sonra ilk kez Türk-Yunan savaşında askerlerin kurşun yaralarında kullanıldığını ifade etti.
Tıp tarihindeki gelişmelerin birçok doktorun hayatına mal olduğunu üzülerek gördüklerini anlatan Sarı, radyasyondan habersiz pek çok sağlık görevlisinin hayatını kaybettiğini belirterek, "Bunlardan biri de bu ilk röntgen cihazlarını kullananlardır. Bu X-Ray ışınlarının zararlı etkilerini bilmeden binlerce hastaya röntgen çekerek bu ölümcül etkiye maruz kalan onlarca doktor var." dedi.
VEREM HASTALARINA 'HAVA'LI TEDAVİ
Geçmişte en önemli hastalıklardan biri de şüphesiz verem idi. Bu hastalığa karşı kullanılan cihazların nasıl geliştiğini anlatan Sarı, "Özellikle verem hastaları için tüberküloz tedavisinde bu cihaz ile prevro boşluğuna hava veriliyor. Böylece bastırma yöntemiyle mikrobun yayılmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Tabii ki yararı kadar zararı da olan bir cihaz, ama uzun yıllar penisilin bulunana kadar böyle bir çareye başvurulmuş." diyerek alınan mesafeyi dile getirdi.
Müzede çok eski tarihlerde yapılan ve doktor adaylarının eğitiminde kullanılan malzemeler de bulunuyor. 1892 tarihinde Celal Muhtar Özden'in hasta örneklerine dayanarak yaptığı el ve ayaktaki trikofiti hastalığını gösteren mulajlar, akıl hastalarının tedavisinde ya da 'korkutulmasında' kullanılan şok cihazları, Birinci Dünya Savaşı'nda Kızıl Haç ekipleri tarafından kullanılan sağlık kutuları bunlardan sadece birkaçı. Dönemin bütün izlerini taşıyan sağlık ekipmanları film karelerini aratmayan görüntüler de sunuyor.
'MÜSLÜMANLARIN TEMİZLİĞE RİAYETİ, STERİL ORTAMI KOLAYLAŞTIRDI'
Prof. Dr. Sarı'nın üzerinde durduğu bir diğer bölüm ise bugün alternatif tıp olarak da adlandırılan ilaçların yer aldığı kısım. Sarı, "Alternatif tıp diye bir şey yok, eski tıp ve gerçek tıp var. Kişiye özel ilaçlar yapılırdı. Burada da gerçek tıp ürünleri var. Aralarında afyon türleri de var. Bunlar zamanında yaygın olarak ağrı kesici olarak da kullanılıyordu. Bu ham maddeler de kendilerine özgü kaplar içinde saklanırdı. İlaçları tabipler ve eczacılar hazırlıyordu. O dönemde çok önemli tiryaklar vardı. Tiryaklar çeşitli eczanın bir araya getirildiği ilaç formülleriydi. Mesela tiryak-ı faruk bunlardan biri." ifadesini kullandı.
Nil Sarı ayrıca, Avrupalı ülkelerin steril ortam bilgisini çok sonra uygulamaya başladıklarını ancak İslam toplumlarının inanç itibariyle temizlik ilkesine riayetlerinin steril ortam uygulamasını kolaylaştırdığını sözlerine ekledi.
SULTAN ABDÜLHAMİT'İN YAĞMALANAN İLAÇLARI DA MÜZEDE
Müzedeki dikkat çeken örneklerden biri de Yıldız Sarayı'na ve dönemin padişahı Sultan Abdülhamite'e ait. Sultan'ın tahttan indirilmesinin hemen ardından talan edilen onlarca eserin yanında ecza deposunun bile yağmalanması, bugün bile konuşuluyor. Prof. Dr. Sarı, yağmalanan eşyaların bir kısmının satıldığı, bir kısım ilaçların da hastanelere verildiğini ifade etti. Saray'dan yağmalanan ilaçlar arasında bugün bile kullanılanlarının bulunması dikkat çekiyor.