Nemelazım

Halkın irşadı için gayret göstermeyenler, batıl için çalışanlardır. Hz. Hüseyin (rah.a) 

Nemelazımcılık!

Kanuni Sultan Süleyman’ın kafasına takılan ve onu yoran bir soru vardı:

Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye, kendi kendine düşünür dururmuş…

Bu sorunun cevabını almak için, dönemin ünlü̈ Türk alimi, Yahya Efendi’ye Sadrazamını gönderir…

Sadrazam gider, padişahın sorusunu , Yahya Efendiye iletir. Yahya Efendi sadrazamı dinler ve cevabını söyler… Cevabı alan sadrazam, saraya döner ve huzura çıkar…

Kanuni; “ne dedi?” Diye sorar…Sadrazam cevabı söyler;

“Neme lazım dendiği zaman..!”

Kanuni, “Başka bir şey söylemedi mi?”

“Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.”

Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü̈ alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister. “Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz” der.

Ve ünlü̈ alim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir.

Mektup söyle;

“Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse, bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse,

Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taslardan başkası işitmezse, İşte o zaman devletin sonu görünür.

Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güveni ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir..”  

Söyleneni dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, başını sallayarak da bunları tasdik eder. Söz bitince ikazlarının devamı için tembihte bulunur süt kardeşine.

Sonra da memleketinde kendisini ikaz eden böyle bir alim olduğu için Allah'a şükrederek oradan ayrılır

Toplumun sinir ucunun körelmesi, burun delikleri kapalı koku almıyorsa çürüme başlamış demektir. Bireyler kendini ön plana çıkarma kaygısına düşmüş, başka kimseyi görmek istemiyor veya dayanamıyorsa nefsin hastalıkları sarmış durumdadır. 

Uzmanlaşmak alan körlüğü, derin görüş sadece kendini ön plana çıkarmaktır. Kendi karanlığında kaybolmasıdır. İnsan kendi üstüne giyeceği elbiseyi kendi beğenir, toplumda ona bir kıyafet, bir vazife biçmiş bunu kendi görmesi kişiyi Arif, görememesi cahil yapar. Kendimi ne kadar yukarıda görürsem göreyim bunun bir başkaları için önemi yoktur. 

Toplumların yok oluşuna zemin hazırlayan en önemli mesele kayıtsızlıktır. İşi bir başkasından beklemek aynı zamanda yapana engel olmak veya küçümsemek, çok daha önemli işler var diyerek kokuşmanın önüne geçmemek. Kişinin kendisini kurtarması asli vazifedir, kendisi kadar yaşadığı toplumu düşünmeyen adam batıla hizmet eden, celladına aşık kişidir. 

Bu sosyal kara delik tarih boyunca, nice fert, topluluk, cemaat, devlet ve imparatorluğu yutmuştu. 

İşte bu boş veriş, şu anda yaşadığımız acıların, sıkıntıların, gözyaşlarının, zorlukların... nedeni boşvermişlik, benim partiden benim görüşümden, benim cemaatimden değil demek en büyük saflık olur. Ne demek hepimiz müslümanız. 

Selçuklu ve Osmanlı'yı da yıkan bu zihniyettir. 

Kısa bir süredir yazmaya başladım. Belki çok enteresan şeyler olmuyor ama şunu biliyorum ki en azından beş on kişinin beni desteklediğini ve günde bir kez bile olsa içinde bulunduğumuz kaosu fark ediyoruz. Şu an elimizden bir şey gelmiyor ama kelebek etkisi yapmasını umudu içimizde var. 

Dünya üzerinde artık kendi izimizi bırakma zamanı gelmedimi? Torunlarımıza kendimizi anlatacak hikayemiz olmayacak mı? 

Onun için toplum olarak nemelazımcılık tan sorumlu birey pozisyonuna geçmeliyiz. Aksi takdirde kendim ettim kendim buldum dünyasında yaşamaya devam ederiz...

YORUM EKLE