HER NİMETİN BİR BEDELİ VAR

Mustafa Varlı

HER NİMETİN BİR BEDELİ VAR
HER NİMETİN BİR BEDELİ VAR

İnsanlık, sanki yolunu şaşırmış gibi umutsuz bir arayış içindedir. Varoluşunun anlamını kaybetmiş olarak sanki devasa deniz dalgalarının ya da her şeyi sürükleyen kuvvetli bir kasırganın önünde sağa sola savrularak kendisine sunulan nimetin değerini bilmeden ve bedelini de ödemeden bilinmeyen bir yönde yolun sonuna doğru gidiyor gibidir.

Aslında günümüzde pek çok insan, bu savrulmanın farkına geç varıyor ve içine düştüğü girdabın etkisinden bir türlü kendini kurtaramıyor.

Görünen o ki; akıllı olan insan, ya kurtuluşa ya da yok oluşa giden bir yol ayırımında bulunduğunun farkındadır fakat doğru yolu tutma konusunda bir türlü tercih hakkını kullanamıyor.

Oysa herkes biliyor yahut bilmelidir ki; insan için sürekli kurtuluşun seçeneksiz tek yolu vardır. O da yüce Allah’ın insana çizdiği yoldur. İslâm’dır. Başkası yoktur.

Bu yol, Hıristiyanlık veya Yahudilik gibi, insanlar tarafından menfaatlere göre değiştirilip bozulmayan, on dört asır boyunca Allah’tan geldiği gibi yaşanan veya yaşanması gereken İslâm yoludur.

Bu yol, bugün bir nevi yol kesici eşkıyaların “bana göre” gibi ifadelerle bozmaya çalıştıkları yol değildir. Onların uydurduğu ve “çağdaş” gibi sıfatlarla aşılamaya çalıştıkları saçmalıklara kapılmadan, yüce Allah’tan geldiği gibi aslına uygun olarak kabul edilip yaşanan lekesiz bir yoldur.

Ne yazık ki şu son zamanlarda Müslüman’lar, kendi dinleri olan İslâm dini ile ilgili olarak, belki daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir bilgi kirliliği içinde yaşıyorlar. Maalesef pek çoğu da bu bilgi kirliliği ve karmaşası içinde kendilerini kaybediyor ve farkına varmadan sağlam inançlarından uzaklaşıyorlar.

* İslâm dininin değerini bilmezden geliyorlar.
* Böyle bir nimeti kendilerine verdiği için yüce Allah’a şükretmeyi akıllarına bile getirmiyorlar.
* Her şey “böyle gelmiş böyle gider” sanıyorlar.
* Değeri bilinse de bilinmese de bu nimetler sonsuza kadar devam eder zannediyorlar.

Oysa her nimetin bir bedeli olması gerekmez mi? Meselâ en azından eldeki nimetlerden dolayı Allah’a şükretmek, teşekkür etmek gerekmez mi? O’nun huzurunda boyun bükmek gerekmez mi?

Nerede ve hangi görevde olursa olsun, İslâm adına sağlam bilgisi olan kadın veya erkek her Müslüman, bu eşsiz İslâm nimetinin bedeli olarak elini uzatabileceği, sesini duyurabileceği her yere kendi bildiklerini bilmeyenlere aktarma konusunda kendini görevli ve hatta sorumlu görmeli değil mi?

Kesin olan şudur: Anne-baba evlatlarına, öğretmen öğrencilerine, âmir memurlarına, işveren işçilerine; kısaca herkes, önce bildiklerini test edip doğruluğundan emin olduktan sonra o bilgilerini çevresine bildirmekle yükümlü ve görevlidir. Bu görevi ihmal edip yükü başkalarına yıkmaya çalışanlar, bir gün gelecek pişman olacaklar ve bunun hesabını zor vereceklerdir.

Unutmayalım ki; her şeyin maddî veya manevi bir bedeli vardır. Meselâ;
* Bizim diğer varlıklardan üstün yaratılmış olmamızın bir bedeli vardır.
* Akıllı olmamızın bir bedeli vardır.
* Başka hiçbir varlıkta bulunmayan yeteneklerimizin, becerilerimizin bir bedeli vardır.
* Bilgi, mal, mülk, evlat sahibi olmamızın elbette bir bedeli vardır.
* Şu eşsiz vücuda, bedene sahip olmamızın bir bedeli vardır.
* Gözümüzün, kulağımızın, ağzımızın, dilimizin, ellerimizin, ayaklarımızın, tüm organlarımızın, hatta bitkiden hayvanlara, yıldızlara, aya, güneşe kadar dünyada yararlandığımız her şeyin bize, bizim hizmetimize bahşedilmesinin mutlaka bir bedeli vardır.
* Bu arada da her Müslüman’a emanet edilen bu eşsiz dinin gelecek nesillere eksiksiz aktarılması için onu samimiyetle yaşamak ve yaymak gibi bize yüklenmiş bir bedel, bir görev vardır.
* Kısaca; her hizmetin maddi veya manevî bir karşılığı olduğu gibi, her nimetin de bir bedeli olmalı değil mi?

Şu geçici dünya hayatında o bedeli ödemeden yaşayanlar, bir gün gelecek, sahip oldukları her şeyin hesabını verecekler. Bugün onlara belki şaka gibi gelir ama hesap günü geldiğinde pişmanlık, yine kendilerini bulacaktır.

Yüce Allah bu gibilere şöyle buyuruyor: “O gün (kıyamet günü), dünyada sefasını sürdüğünüz her nimetin hesabını mutlaka vereceksiniz.” (Tekâsür; 8)

Sahip olduğu her nimetin bedelini ödeyerek dünya hayatını sefa ile yaşadığı gibi sefalı sonsuz bir âhiret hayatı yaşamayı kim istemez?

Aziz dost!

Hem dünya hem de âhiret sefasını yaşamak istiyorsan; yolların ayırımında bulunduğun şu zamanda;
* Vakit geçirmeden yolların en iyisi olan İslâm’ı seç.
* Onu bir kurtuluş yolu olarak kabul ederek emirlerine göre yaşa ki; yüce Allah’ın sana bahşettiği nimetlerin bedelini ödemiş olasın.
* Müslüman olmayı ve İslâm’ı yaşamayı kendine bir yük kabul etme.
* Dünyadaki bu kurtuluş yolunda yürümeyi, İslâm’ı yaşamayı terk edip yarın sonsuz âhiret hayatında pişmanlık duyacağın yolda yürüme.
* Şu güzelim hayatta sana sunulan nimetlerin bedelini ve hesabını ödemeden, keyfine göre yaşamak gibi bir manevi borç yükünün altında kendini ezdirme sakın!
* “Zaten ben bu yoldayım, ben Müslüman’ım” deyip de kendi kendini kandırma.

Yüce Allah İslâm’ı nasıl göndermiş ve nasıl yaşanmasını emir buyurmuşsa, Hz. Peygamber (s.a.s) de nasıl örnek olmuş, nasıl göstermişse; onu öyle yaşa ki; sonunda pişman olmayasın. Çünkü her nimetin mutlaka bir bedeli vardır.

29.11.2021
Mustafa Varlı
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER