O KOLTUKLARIN YARISI BİZİM!

5 Aralık, Türkiye'de kadınlar olarak seçme ve seçilme hakkını kazandığımız gün. 2021 yılından dönüp baktığımızda bugünü gururla ve mutlulukla anabiliyor muyuz?

O KOLTUKLARIN YARISI BİZİM!

O KOLTUKLARIN YARISI BİZİM!

5 Aralık, Türkiye'de kadınlar olarak seçme ve seçilme hakkını kazandığımız gün. Peki bugün 2021 yılından dönüp baktığımızda bugünü gururla ve mutlulukla anabiliyor muyuz? Dünyada bu hakkı kadınlara tanımış ilk ülkelerden biri olan Türkiye’de kadın temsilinin düşük olmasının tarihsel arka planında sorgulanması gereken çok fazla sebep var. Ne oldu da bu önemli kazanımın üzerine 87 yılda neredeyse hiçbir şey ekleyemedik? Kadınlar kazanmaları gereken yasal haklarını kazandı, mücadele bitti, hala meclise giremiyorlarsa kendi kusurları mı diyoruz? Demeden önce durup bir düşünmek gerekiyor.

Dünyada, bugün bildiğimiz anlamda kadın mücadelesinin başlaması, oy hakkı mücadelesine dayanıyor. Kendi sözlerini, kendi iradelerini parlamentolara taşımak isteyen kadınlar, 1800'lü yılların sonlarında, Osmanlı İmparatorluğu dahil olmak üzere dünyanın her yerinde son derece zorlu mücadeleler verdiler. En temel vatandaşlık hakları dahi altın tepside sunulmadı, her bir haklarını bedel ödedikleri mücadeleler sonucu kazandılar. Oy hakkı uğruna mücadele eden Suffragette'ler, yani kadın oy hakkı savunucuları; bu uğurda açlığı, hatta ölümü göze alan eylemler yürüttüler.

Osmanlı İmparatorluğu'nda ise son dönemlerde iyice görünür hale gelen ve örgütlenen kadın hareketi, erkek egemen zihniyete karşı politik varlığını inkar edilemeyecek şekilde ortaya koydu. 1900'lerin başında dahi kadınların bu topraklardaki eşitlenme mücadelesi, dünyanın en ileri demokrasileri ile başa baş yürütüldü. Öyle ki; Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının öncülük ettiği mücadelenin sonucunda, Türkiye'nin ilk siyasi partisini kuranlar dahi kadınlar oldu. Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve ekibinin vizyoner liderliği ve kadınlara verdikleri aydınlanmacı önem sayesinde, kadınlar pek çok alanda eşit haklara kavuşmanın yanında, modern Türkiye'nin yeni yüzü olarak da tanıtılıp sahnede yer aldılar.

Çağının çok ilerisindeki bu kazanımların üzerine 87 yılda neler ekleyebildik?

Seçme ve seçilme hakkının kazanılmasının hemen ardından gerçekleşen 1935 seçimleri ile Türkiye, mecliste %4.5'lük kadın temsili ile, dünyada kadın temsili oranında Finlandiya'dan sonra ikinci sıraya yerleşti. Ancak %4.5 ile başlayan bu temsil hiçbir zaman %20'yi bile bulamadı. Hatta 1950 yılında 487 vekilden yalnızca 3'ü kadındı ki bu %0.6 demekti. 1997 yılında KA.DER'in kurulmasından sonra gerçekleştirdiği çalışmaları ve kampanyaları sonrası yapılan ilk seçimde, %4 oranı yeniden yakalandı. 2007 yılında, kadın hareketinin yeniden güçlenmesinin sonucu olarak ilk kez %9.1'lik temsile ulaşıldı.

Bugün neredeyiz?

Bugün birçok ülke, eşit temsil hedefine ulaşırken, Finlandiya'da parlamentoda kadın temsili %46'ya ulaşmışken, Türkiye yalnızca %17.3'lük temsil oranı ile dünyada 130. sırada. Türkiye’de 20 ilden bugüne kadar tek bir kadın milletvekili çıkmadı. Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sinop ve Yozgat'ın isimlerini burada özellikle saymak istiyoruz. Bu vahim durumun fark edilmesini istiyoruz. 2021 yılında kadın temsilinin bu kadar düşük seviyelerde olması, ciddi bir demokrasi ve yönetim krizi demek. Kapsayıcılıktan uzak bir siyasetin ne kadar demokratik olduğunu hep beraber sorgulamalıyız.

Peki, bu durumu kadınların yetersizliğidir diyerek kabul etmeli, kenara mı çekilmeliyiz? Kadınlar gerçekten eşit fırsatlara sahip olduğu halde mi bu mekanizmalara giremiyor?

Bunun cevabını anlayabilmek için Türkiye'de kadınlar gerçekten eşit durumda mı diye bakmak yeterli. Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre Türkiye, bugün 156 ülke içerisinde 133. sıraya gerilemiş durumda. Bu tablo bize, kadınların hayatın her alanında ayrımcılığa uğradıklarını, eğitim ve finansal kaynaklara erişim noktasında yaşadıkları dezavantajların toplumsal ve geleneksel baskılarla da perçinlendiğini gösteriyor. Bu tabloya göre, hali hazırda ekonomik olarak ayrıcalıklı kesimlerin erişebildiği siyasete katılıma, kadınlar daha yolun en başında siyasete girme kararını alırken dahi yenik başlıyorlar. Bunun yanında kadın liderliğin görünürlüğünün az olması rol model eksikliğine, dolayısıyla kadınların siyaseti tercih etmemelerine veya yolun başında vazgeçmelerine neden olabiliyor.

Siyasete katılmaya karar veren kadınlar ise yine çok sayıda farklı engel ile karşılaşıyor. Bunlardan en önemlisi finansal kaynaklara erişim sorunu. Çıkar ve rant ilişkileri ile toplumsal ağlara erişim üzerinden dönen geleneksel siyaset yapısı içerisine, kaynaklara ve sosyal ilişkilere erişimi daha az olan kadınların dahil olması güçleşiyor. Kadınlar, adaylık süreçlerinde, her şeyi bildiğini iddia eden eril zihniyet tarafından mercek altına alınıyor, sorgulanıyor ve baskılanıyor.

Kadın temsili neden önemli?

Kadınlar mücadele etmedikleri sürece kadınların sorunlarını kimse onlar adına çözemeyecektir. Kadınlar yalnızca sorunu dile getiren değil, çözümün de parçası olmalıdır. Üstelik kadınların çözüm sunacağı tek sorun kadın sorunları değildir. Bugün kadınların adalet, ekonomi, enerji, sağlık, eğitim, iklim krizi, sürdürülebilir yaşam gibi her alanda fazlasıyla yetkinlik sahibi oldukları son derece aşikâr. Buna rağmen, yerleşik ön yargıları kırmak kolay değil. Çok sayıda örnek, çok sayıda rol model gerekiyor. Öyle ki ülkesinde gelmiş geçmiş en güvenilir politikacı seçilmiş olan Merkel dahi, Almanya toplumunun kadın liderlere yönelik ön yargılarını kırabilmiş değil.

Kadınlar siyasete girmek istediklerinde, erkek siyasetçilere yapılmadığı şekilde yeterlilikleri sorgulanıyor. Her bakımdan son derece yeterli olan kadın adaylar dahi listelere alınmıyor. Bunun sebebi, kadınların eğitim, kaynak vb imkânlara erişemediği dönemlerden gelen, kadınların yetersiz olduğuna dair toplumsal ön yargılar. Ayrıca liderliğe atfedilen vasıfların erkeklikle özdeşleşmiş olması. Oysa bugün aşikâr ki toplumsal olarak erkekliğe atfedilen bu özelliklerin birçoğu, ülkeleri felakete sürükleme potansiyeline sahip. Binlerce yıldır erkek egemen yapı tarafından yönetilen dünyada bugün gördüğümüz tablo savaş, derin yoksulluk, açlık, şiddet, kutuplaştırma, çatışma, ayrımcılık ve eşitsizlik. Dolayısıyla hem toplumsal cinsiyet rollerini hem de iyi liderliğin ne olduğunu yeniden tartışmamız gerekiyor.

Sorumlu; milletvekilleri ve siyasi partilerdir.

Milletvekilleri ve siyasi partiler, bugün uçurum boyutundaki eşitsizliğin hala sürüyor olmasından birinci derecede sorumludur. Partiler arası ayrılıkların, görüş farklılıklarının çok ötesinde siyaset üstü olan eşitsizlik meselesine; her partiden milletvekillerinin, özellikle de kadınların sahip çıkması gerekir. Eksik temsil, kapsayıcı olmayan bir demokrasiye ve bir yönetim sorununa işaret eder. Halkın tümünün iradesini yansıtması gereken meclisin, belirli bir cinsiyet tarafından tahakküm altına alınması demektir.

Bu tabloyu değiştirmek adına, siyasi partilerin öncelikle kendi tüzüklerinde ve uygulamalarında eşitliği sağlamak üzere samimiyet göstermeleri gerekiyor. Kadın temsilinin yalnızca parti tüzüklerinde yer alması yeterli olmayacaktır. Bunun yalnızca iyi niyet beyanı olmadığı, uygulamada da kararlı şekilde sahiplenildiği ortaya konmalı, kadınlar seçilebilecek yerlerden aday gösterilmeli ve listeler bir kadın bir erkek olarak eşitlikçi bir biçimde düzenlenmelidir.

Bu konuda gerçek ve somut adımlar atılana kadar kararlıkla yürütülmesi gereken en önemli çalışmalardan biri ise; partiler, meclis grupları, sivil toplum kuruluşları arası efektif bir kadın dayanışması kurulmasıdır. Özellikle kadın milletvekilleri, siyasi parti şapkalarını çıkararak, kadın temsili noktasında birlikte güçlü bir ortaklık kurabilmeli; sivil toplum ve kadın hareketinin gücünü de arkalarına alarak kampanya ve politikalar üretebilmelidir.

Her şeye rağmen, kadın mücadelesi sayesinde umutluyuz.

Tüm bu bariyer ve zorluklara rağmen, kadınlar seslerinin ve sözlerinin duyulması için mücadeleden asla vazgeçmiyorlar, bu da hepimizin geleceğe dair umudunu yükseltiyor. Türkiye'de kadın hareketi, bugün hiç olmadığı kadar geniş kesimlere ulaşmayı, hiç olmadığı kadar kapsayıcı olmayı başarıyor. Her alanda var olma ve eşitlik mücadelemiz sürerken, hayatlarımızı belirleyen siyasetin kadınsız olması düşünülemez. O koltukların yarısı bizim!

Nuray Karaoğlu

Kadın Adayları Destekleme Derneği Genel Başkanı

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER