BEN BİLİRİM HASTALIĞI

Mustafa Varlı

BEN BİLİRİM HASTALIĞI

“BEN BİLİRİM” HASTALIĞI

Hepimiz biliyoruz ki; bizi yaratan yüce Allah, gönderdiği Kur’an ve görevlendirdiği peygamber ile emirlerini ve yasaklarını bizlere bildirmiş, emirlerine uymayı ve yasaklarından kaçınmayı buyurmuş, bu arada da “bir şeyi bilmiyorsanız; onu bilenlere sorunuz” (Nahl; 43) diyerek bize yol göstermiştir. Böylece herkesin her şeyi bilemeyeceğini, bu bilemediklerini uzmanlarından sorup öğrenmesini, “her bilenden üstün bir bilen vardır” (Yusuf 76) ifadesiyle de ne kadar bilgili olursak olalım, bizden daha bilgili birinin veya birilerinin bulunabileceğini bizlere hatırlatmıştır.

Fakat buna rağmen insan, bazen kendi küçük aklına ve cılız bilgisine fazlaca güveniyor bazen de “ben bilirim” saplantısı ile maalesef “her eşeyi en iyi bilen” (Bakara; 29, 231, 282..) yüce Allah’ı da, peygamberi de, uzman bilim adamlarını da hayatının dışında görmeye başlayabiliyor.

Bunun için yüce Allah;

* Söz dinlemeyen, öğüt almayan,

* Her konuda “ben bilirim” diyerek bilgiçlik taslayan,

* Hatta bunu inatlık derecesine vardıranlara hitap ederek;

* “Bu yetersiz aklınızla kimle yarışıyorsunuz?” anlamında “Siz ne yapıyorsunuz, farkında mısınız” (Tekvir; 26) buyuruyor.

Meselâ;

Son zamanlarda tüm dünyayı saran ve bugüne kadar beş milyondan fazla insanın canına kıyan şu salgın hastalık “Korona” döneminde, her türlü uyarıya rağmen (belki kendi gözleriyle göremedikleri için) hâlâ onun varlığını kabul etmeyenlerimiz var.

* Uzman bilim adamlarına inanmayan,

* Güvenmeyen,

* Gerekli tedbirleri de almamakta inatlık eden,

* Hatta “sonuna kadar direneceğim” diyerek cahilce meydan okuyan,

* Böylece de kendilerince iyi bir şey yaptıklarını sananlarımız,

* Bu anlayışla yaşayan Müslüman dostlarımız var.

Efendiler! Bizler, “Benim aklım bana yeter, başkasının öğüdüne ihtiyacım yok” diyerek ilmi, bilimi, uzmanlığı hiçe sayan bu tavrımızla neyi savunuyoruz? Hangi aklımıza güveniyoruz?

Peygamberimiz (s.a.s) bile o zamanki ashabına “ben bilirim” demiyor, “uzmanlık alanınız olan dünya işlerinde siz benden daha iyi bilirsiniz” (Müslim; fedail, 141. İbni Mace; Ruhun, 15) diyordu da biz, her konuda hep “ben bilirim” diyerek başkalarının bazen bir şeyi daha iyi bilebileceğini bir türlü kabul edemiyoruz. Acaba neden?

Meselâ;

* Bir taraftan “korona diye bir şey yok” diyoruz, diğer taraftan ona yakalanmamak için korkumuzdan adeta titriyoruz.

* Uzman doktorlara güvenmiyoruz, fakat bir baş ağrısı, bir ateşlenme olunca; gece yarılarında bile hastanelere, doktorlara koşuyor, hatta hangi doktorun daha iyi olduğunu araştırıyoruz.

* Neden o zaman “ben bilirim” diyerek sözlerimizdeki cesaretimiz hayatımıza yansımıyor? Ya da neden yaşadığımız gibi düşünmüyor, konuşmuyoruz? Neden o zaman “benim aklım bana yeter” demiyor, uzman doktorlardan medet umuyoruz? Şifa arıyoruz?

* Başkalarını inandırmaya çalıştığımız kendi çürük düşüncelerimiz neden o zaman bizi bile tatmin etmiyor?

* Hastalanıp iş başa gelince neden feryat ediyor, eşe dosta “dua edin” diyoruz?

Hayatta inanmadığımız bir şey için yapılan dua, sonuçta bize fayda verir mi sanıyoruz? Biz nasıl böyle bir çelişkili hayat yaşıyoruz? Bu, tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil mi?

Şüphesiz ki; bu çürük anlayış, fiziksel belirtisi olmayan ruhsal bir hastalıktır. Her şeyi herkesten, hatta (hâşâ) Allah’tan ve peygamberden bile daha iyi “ben bilirim” hastalığıdır.

Gözle ya da tıbbi araçlarla mikrobu görülemeyen, fakat umulmadık zamanlarda insanı umulmadık girdaplara sürükleyip hayatını perişan edebilen bu hastalık, bir şekilde mutlaka tedavi dilmelidir.

Unutmayın: Tıpkı bunun gibi, şayet biz de “ben bilirim” diyerek, yüce Allah’ın bize yönelik emirlerine ve yasaklarına bilerek uymuyor, meselâ ibadetlerimizi aksatıyor ve kendi aklımıza göre yaşıyorsak; bilelim ki; biz de muhtemelen bu hastalığa yakalanmışız demektir. Tedavi olmak için mutlaka iyi bir uzmandan destek almalıyız.

Aziz dostlar!

Üzülerek görüyoruz: Bizim bu “ben bilirim” hastalığımız, toplumun sadece belli bir kesiminin belirli bir konudaki hastalığı da değildir. Ne yazık ki bu, büyük çoğunluğumuzu yakından ilgilendiren bir güven ve “inanç zayıflığı” hastalığı, bir kendini üstün gösterme hastalığıdır.

Bu, konu ile ilgili her hangi bir eğitimi olmadığı halde sıkça çevremizde gördüğümüz bazı kimselerin;

* Hiçbir uzmanlığa değer vermeme,

* Kendinden başka doğru kabul etmeme,

* Hatta yüce Allah’ın emirlerini ve Hz. Peygamber’in (s.a.s) yolunu umursamama,

* Her şeyi “ben bilirim” deme hastalığıdır.

Bu hastalığın en kestirme tedavi şekli ise bellidir. On dört asır önce yüce Allah tarafından insanlığa rehber olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.s), bugünkü toplumlara benzer cahil bir toplumu o zaman kısa süre içinde bu tip hastalıktan nasıl kurtarıp zamanın en medeni toplumu haline getirmişse, bugün de aynı yolla kurtulmak mümkündür. Yeter ki o yola girilmiş, Allah’a, peygamber’e ve onların emirlerine güven sağlanmış olsun. Zira yüce Allah; “Kim benim çizdiğim yoldan giderse; artık onun için hiçbir korku ve endişe söz konusu olmaz” (Bakara; 38, 112. Maide; 69...) buyurmuştur.

O halde; her konuda “ben bilirim” diyenlere, yüce Allah’ın çizdiği yolu beğenmeyerek kendilerince başka yollar icat edenlere sormak gerekir:

Yüce Allah sizi görmüyor mu?

Ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü de bilmiyor mu sanıyorsunuz?

Siz, âciz bir yaratık olarak,

* Bu “ben bilirim” havanızla,

* Bu inançsızlığınızla,

* Bu güvensizliğinizle,

* Bu “kendi başına buyruk” tavrınızla,

* Bu kibrinizle,

* Bu gururunuzla “cahiliye inadına” benzeyen ve sonu uçurum olan bu yolda yürüyerek hangi akla hizmet ediyorsunuz?

Hiç düşündünüz mü?

15.11.2021

Mustafa Varlı

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER